SOHBETLER
SOHBETLER
01 Ocak 1956 | Sayı: 139
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: İnsana birkaç isim veriyorlar: Beşer, Âdem. Kim beşer, kim insan, kim âdem? Gaflet uykusunda uyuyan insan, beşerdir. Beşer’in son hecesi, “şer”: Yâni beşer, nefsine mahkûm olan insandır. Beşer, Allah’ı anlamadan “İnsan” olamaz. “İnsan”da meseleyi hâllederse “âdem” olur. Bizim ruhlarımız “Âdem”e secde etmediler mi? Eğer Âdem olursak, [...]
15 Ocak 1956 | Sayı: 140
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: Allah ona, bu ateş arzusuna bürünerek göründü; fakat Mûsâ ona bile tahammül edemedi. Dağa bakıyor; dağdan bir ışık zuhûr ediyor. Evet birçoklarına da “Cebel-i Tûr”dan, yâni “dönen dağ”dan ışık görünüyor amma, farkına varabilmek gerek. Dönen dağ var mı dünyada? S. – Biz dönüp duruyoruz. Emre – [...]
01 Şubat 1956 | Sayı: 141
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: S. – Fuzûlî’yi, Mecnûn’u bırakalım da biz kendi derdimize düşelim. Biz nasıl aşka düşeceğiz? Emre – Fuzûlî’nin devrinde bir yerden bir yere Kanûnî Sultan Süleyman bile atla gidiyordu. Şimdiki hükümdarlar ata binmeğe tenezzül ederler mi? Şimdi irfâniyyet devri... İnsanın aklı tenvîr edilmeden, Küre tenvîr edilebilir mi? [...]
15 Şubat 1956 | Sayı: 142
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: Cemil Altınören’in mektubu okunduktan sonra Emre şunları söylemişti: Emre – İnsan sâflaşmayınca münevverleşmez. Sâf bir kimseye ahmak diyen, kendisi ahmak; çünkü sâflaşmamış. Ahmak olmasa sâfiyete doğru yürür. O çocuğun hâli ne güzel, ne hoş kemâlât… Hakîkaten böyle: Yalan söyleyenin yalanını, essah gibi dinleyeceksin, hem de kızmadan. [...]
01 Mart 1956 | Sayı: 143
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: Emre – İnsanların yüzlerinde ve vücutlarındaki değişikliği muhît yapar. Çakıt’ı geç, şekiller değişir; ya çenede, ya gözde, ya yüzde bir başkalık vardır. Niğdeliler ayrı tiptedirler, Konyalılar ayrı. Aileniz beş, altı göbek burada dursun; Adana güneşinden, Adana’nın toprağından, suyundan, havasından alınan gıdalarla bura halkına benzersiniz. Ama bu [...]
15 Mart 1956 | Sayı: 144
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: Mikroplar yere düşseler ölmezler; hemen kendilerinden bir sır, bir kap hâsıl olur, onun içinde yaşarlar. Verem mikrobunun kabuk yapma hassası daha çoktur. Kuru yerde yaşar. İspirto mikropları öldürmez, ancak gevşetir, düşürür. Manevîyyete tamam dayandıysan, sen oldun bir ateş; senin içine mikrop düşer düşmez yanar. *** Emre [...]
01 Nisan 1956 | Sayı: 145
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: Diri kılan tenleri, Zinde kılan canları, Kaldıran ölenleri, Nefesidir bir kâmilin Niyazî’nin (Ten) demesinden maksat, ölülerin vücudu değil; biz de birer ölüyüz. Ölünün kendinden haberi olur mu? E, bizim kendimizden haberimiz var mı? Gözümüz nasıl görüyor? Kulağımız nasıl işitiyor, bunları biliyor muyuz? Kendinden haberi olan bir [...]
15 Nisan 1956 | Sayı: 146
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: Şu Zafer, Nebahat’in çocuğu. Bu, Nebahat’ten akıllıdır. Fakat çocuk, “Ben anamdan daha akıllıyım!” derse, kökünden çekilmiş ağaca döner, derhal kurur, çünkü inkâr ediyor. Hepimiz de bilmeliyiz ki, bizden doğan, bizim rehberimizdir. Tabiat, kemâlâta doğru yürüyor. Lâkin gurur getiren, daha aşağılara... Sonra gelen, mutlaka kendinden evvelkini saymalıdır. [...]
15 Mayıs 1956 | Sayı: 147-148
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: S. – Süslenen de var. Emre – İçindeki arzu bitmemiş de ondan. Mâmafih, bu arzuyu bize veren Allah değil mi? Annemiz yüzüne pislik çalsaydı, biz dünyaya gelir miydik? S. – Çirkinler ne olacak? Emre – Çirkin diye birşey yok. Şu halının üzerinde birçok nakışlar, birçok boyalar [...]
01 Haziran 1956 | Sayı: 149
22.4.1956 da yapılan bir konuşmadan zaptedilebilen notlar: Konuşma sırasında söz İbrahim Edhem’e gelince, Bayan Kadriye Darendeli 1. Doğuş Kitabının 1011 numarasında yayınlanan ilgili Doğuşu okudu: İyi seyret aşk ehline, Hep dönmüşler bâtın güne; Ayla güneş secde eder, Âşıklara döne döne. Âşıkı tesbih ederler, Edip yerine giderler; Âşıkları eder tavaf, Hakikatta [...]
20 Haziran 1956 | Sayı: 150
14.4.1956 da yapılan bir konuşmadan zaptedilebilen notlar: Ziyâretler, yâni türbeler birer aynaya benzerler. Hâlbuki asıl ziyâret, türbeleri ziyâret edenlerin içlerindedir. Oraya gidenler aynaya bakar gibi bakar, kendi sâfiyetlerini görerek bir huzûr tutar, ferahlarlar. Geçen gün, birisi gelmiş, kabristâna gitmeyelim mi, diyor. Hakîkati söylesek canı sıkılacak. Arefe, (Bilgi günü) demektir. Bir [...]
01 Temmuz 1956 | Sayı: 151
Geçen sayıdaki konuşmanın devamı: S. – İnsanlar Ay’a gidebilirler mi? Emre – Gidemezler. Dünyanın hududundan ayrılır ayrılmaz ölürler. Gidilse bile, buranın mahlûku orada yaşayamaz. Amerikalı Mr. Richard da sormuştu bu suâli. Ona da (gidemezler) denilmişti. Ama o, (hayır, gidemezler!) deyince susmuyor; (niçin?) diye soruyor. (İnsanlar birbirlerinin kalblerine geçebiliyorlar mı?) dedim. [...]