SOHBETLER
SOHBETLER
17 Ocak 1955 | Sayı: 115
Emre – Tasavvufun kitabı yoktur; her kitap tasavvufun. Kur’ân’ın başındaki “Elif Lâm Mim”: İşte tasavvuf. Arka tarafı, hadiiii, ordan oraya, ordan oraya. İlim, “Hâl”in kabuğudur. İlim çekirdeği kırılmadan “Hâl” meydana çıkmaz. İlimden geçmeyince, lezzet hâli tecellî etmez. Tasavvuf, lezzet demektir. Tasavvufta benlik yoktur; ilim ise daima benlik ve gururdur... Mutasavvıfların [...]
31 Ocak 1955 | Sayı: 116
Emre – Peygamberimiz hiçbir şeye kötü niyetle bakmazdı. Allah’ın, (Muhît) olduğunu söyleyen O’dur; sözüyle tarif ettiğini hâli ile göstermiştir. O’nun anlatmak istediği şeyler, sözünden zor anlaşılır; fakat hâliyle hâlleştin mi kolayca idrâk olunur. O, hiçbir şeye kötü dememiştir. Birgün ona soruyorlar: Sen her şeyi sever misin? Evet severim. Fir’avnı da [...]
14 Şubat 1955 | Sayı: 117
S. – Doğuşlar nasıl doğar? Emre – Bir sual sorulmuştur, ona cevap olarak doğar. Yahutta, o (Kudret) içimizi gördüğü, düşüncemizi bildiği için bize birşey tenbih edecekdir, fakat bunu söylemek için fırsat bulamamıştır; o söyleyeceği şey, içinde gittikçe büyür ve birgün (Doğuş) olarak zuhûr eder. O şeyi söylemeğe fırsat bulamayışı, söyleyeceği [...]
28 Şubat 1955 | Sayı: 118
(Geçen sayıdaki sohbetin devamı): Emre – Cıvayı altın yaparlar; çünkü cıva, altının kardeşidir. Şimdilik, cıvayı altın yapacak harareti elde edemediler; o harareti bulunca cıvayı altın yaparlar. Atomsuz hiçbir zerre yoktur. Vücuttaki atomu görseler ölen insanlardan hep atom çıkarırlardı. Hattâ darda kalsalar, insanları öldürürler de atom istihsâl ederlerdi. Lâkin bir tılsım [...]
14 Mart 1955 | Sayı: 119
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: Emre – Allah’a tasavvuf eserlerinde (Dünya Güzeli) diyorlar. Yani yalnız bizim değilmiş, herkese de aitmiş. Allah için (benim Güzelim!) dersen, Allah’ı göremezsin; bütün dünya görsün, herkes görsün dersen, görürsün. Herkesin dirilmesini istemedikçe, hattâ dirilmeyi de unutmadıkça dirilemezsin. Bayezid-i Bistâmi bir adama hizmet edermiş. Birgün ona soruyor: [...]
28 Mart 1955 | Sayı: 120
Geçen haftaki sohbetin devamı: S. – (Suya bakanın ömrü uzun, ateşe bakanın ömrü kısadır.) derler, bu ne demektir? Emre – Gönlü su gibi olanlarla ülfet edenlerin, huzûr ömrü uzun, ateşe benzeyen ahlâk cehenneminde yaşayanlarla ülfet edenlerin huzûr ömrü de aksine kısa olur. *** S. – Amerikalı bir âlim kıyametin kopacağını [...]
11 Nisan 1955 | Sayı: 121
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: S. – Sadî’nin kitabında güzel kokulu bir kil hikâyesi var. Emre – Sadî kendini kile benzetmiş. (Ben bir zaman; ahlâkı gül gibi olan bir insanla ülfet etmiştim, onun için böyle güzel kokuyorum.) diyor. İşte hâlâ kokusu bizim ağzımızdan çıkıyor. *** S. – Âsaf’ın mikdarını bilmez Süleyman [...]
25 Nisan 1955 | Sayı: 122
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: S. – İstanbul’a bir mektep gemisiyle Japonlar gelmişlerdi, hep birbirlerine benziyorlardı. Onlar da bizi birbirimize benzetirlermiş. Emre – Gözümüzün görgüsünü, meleke olmadan, teferruata ayırmak mümkün değildir. Fındıklar ne kadar birbirine benzer görünür, hâlbuki hiçbiri diğerine benzemez. Bir gül kokla, ikinci kokladığın birinci gibi olamaz. S. – [...]
08 Mayıs 1955 | Sayı: 123
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: Emre – Bu hâl herkeste tecellî edebilir. S. – Nasıl gidilir bu yola? Emre – Tefekkürle. (Bir saatlik tefekkür, 70 yıllık ibâdetten daha hayırlıdır!) dememiş mi Peygamberimiz. S. – Birşey bilmeden ne tefekkür edeyim? Emre – Çok doğru; fakat her türlü tefekkür insanı kötülükten men’eder. Meselâ, [...]
30 Mayıs 1955 | Sayı: 124
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: Bazı insanlar, aile efradını bile düşünmez; çoluğu çocuğu evde açken, kendisi çarşıda kebap yer, sefâhata dalar; çocukları evde sersefîldirler. Bu gibi adamlar ölüdürler: İnsan ne kadar şefkatli ise o kadar diridir. Peygamberlerin ve bütün büyük adamların şefkatleri büyüktür; sevgileri şahsî değil, umûmîdir. Dünyayı yâni kendinden başka [...]
13 Haziran 1955 | Sayı: 125
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: Emre – Tabiatta her şey mevcuttur. Küre radyoya hâmile idi. Nerden doğdu? Hangi beldedeki insanlar (İlim dişisi) ise onlardan doğdu. Bunu doğuran adam “Ben buldum!” diyor. Olmasaydı nasıl bulurdu? Demek, radyo tabiatta varmış ki bulmuş. Bulan, bir vasıtadır. Radyo, kendi kendine çıkmaz. Onu, o adamın ilmi [...]
14 Temmuz 1955 | Sayı: 126
Geçen sayıdaki sohbetin devamı: Sual – Şu halde Hıristiyanlık bir kusur değil? Emre – Hayır. Kur’ân’da: (Her zerreden bana yol vardır!) diyor. Muhammedîlik hâli; şefkat hâli demektir… Allah’tan ayrı olan hiçbir varlık yoktur; binaenaleyh Hıristiyanlık kusur olmadığı gibi, hiçbir şeyde de kusur yoktur… Neyi Allah’tan ayrı görebiliriz ki? Bu gözümüz [...]