Yol geçiyor oradan,
Ordan geçer her insan;
Affedici Hudâdır,
Fakat gafletten uyan.

Uyan, tükensin gurur,
“Tahkîk” eylesin zuhur;
Bütün varlık, olur yok,
Bu yol yerinde durur.

Kurulmuştur ezelî
Tahkikten durur beli (1);
O yoldan yürüyenler
Birgün görür Güzel’i.

Kesmiyelim biz ümit,
Yol, yerindedir, sâbit;
Gönül! ordan yürürken
Sen kendini gaib et.

Yok ol, olmasın hedef,
Sadık ol, etme esef;
O yola döşenen taş;
“Yakutu ahmer”, necef.

Kurulmuş âşıklara,
O yol götürür Yâr’a;
Candan eser kalmasın,
Dostu o yoldan ara.

Yıkanmıştır kan ile,
Âdemden kurban ile;
O yol ziynet edilmiş
Çeşit çeşit can ile.

Ordan giden gayet az,
Giderken ederler naz;
Gidenin binde biri
Ulaşır, alır muraz.

O yoldan alırlar baç,
Gidene verirler taç;
Canda gözün var ise,
Yakarlar, sen geri kaç;

Böyle emretti Hudâ
Ayak gitmez orada;
(Emre), yürüyeceksen,
Sen canını et feda.


(1) Durur = haber takısı “dur” un eski şekli. Bel = işaret, alâmet. 31.3.1946