Uyan sen âşık! Uyan,
Aşktan gelince devran;
Eğer âşık yanarsa,
Cânânı verir derman.

Yanmaktır bize hüner,
Cânânım, ehline der;
Gece gündüz yanalım,
O ateşi bize ver.

Kim bilir bu esrarı,
Gönlünde bulur Yâr’ı;
Yârı seyredenlerin
İliği, olur sarı.

Sarıdadır hazine,
Meydana çıktı yine;
Dileğim budur senden:
Burda yanan öğrene.

Yanana olur nasip,
Sen bilirsin ey Hasîb…
Biz bizi gaib ettik,
Yaradan! sen ol sahip.

Bizi eyle terbiye,
Hak sözü diye diye;
Bu ağılı yemeği,
Senin âşıkın yiye.

Bunu her diş keser mi?
Her gördüğün baş, “ser”mi?
Seni candan seyreden,
Hançer vursan küser mi?

Oyuncu tazelendi (1)
Bu da oyun öğrendi…
Hak Âdem’i yarattı
İçinde O gizlendi.

Her göz onu göre mi?
Her akıllar ere mi?
Herkese olmaz nasip,
Yaradanın keremi.

Sana yetmez akıllar:
Kaplamıştır dört duvar…
Bu ateşe yanmağa,
Dost eyledi inkisar. (2)

İnkisarı sevmeli…
Bize eller der: deli!..
Âlim olmak lâzımdır,
Koğuyorlar cahili.

Yananlar olur âlim,
Cem’olur orda ilim;
Bu sözü Dosttan duydum,
Âşık olana dedim.

Bunu herkes yiyemez, (3)
Bilen, herkese demez;
(Emre), kanlı gömlektir,
Her adamlar giyemez.

29.11.942


(1) Tazelenmek = yenilenmek;
(2) Âşıkların bu ateşte yanmaları için Dost, yani Allah bed duada bulunmuştur.
(3) Yiyemez = “hazmedemez” mânasına.