Uyan ey gözlerim, uyan,
Dosttan gelen gama dayan;
Dost yüzünü görmek için
Bizim rengimize boyan.
Kalbini eylersen tâhir
Açılır sana o bahîr
O denizde yıkanırsan
Malûm olur (evvel, âhir).
Âşıka açılır yollar,
Hak, âşıkı ordan yollar.
Gelip, geçmiş kâmillerin
Hepisi böyle diyorlar.
Hakkı gören kâmil olur,
Yananlar o Dostu bulur,
Cânân! bana rahmeylesen,
Yüzünü göstersen nolur…
Benim yollarım pek acı,
Âşıklar bana duacı;
Dostun yüzünü görünce
Vallahi ben oldum hacı.
Çok kapattı beni boya (1)
Ulaşalım biz bu suya;
Cânân! sen yüzünü göster,
Ben yanayım doya doya.
Benim yollarım pek acı
Âşıklar bana duacı;
Dostun yüzünü görünce
Vallahi ben oldum hacı.
Çok kapattı beni boya (1)
Ulaşalım biz bu suya;
Cânân! sen yüzünü göster,
Ben yanayım doya doya.
Ettin dünyaya hevesi,
Yüzlerine vurdu isi.
Niçin evvel vâdeyledin?
Burası ölüm vâdisi.
Bir gönülde girdik bağa,
Orda olduk biz tosbağa; (2)
Olmuyor hiç haberimiz
Yağmur gibi taşlar yağa…
Ben yürürüm diyar diyar,
Benim aklım aşka uyar.
Tâ ezelden, bana, yanmak
Nasibetmiş o güzel Yâr.
Âşık olanlar ağladı,
Hep aşktan aldılar tadı;
Kim ki aşkı sever ise
Hak ona verir muradı.
(Emre), yüzünü yere sür.
Eğer âşık isen yan, gör;
Âşıklara zillet gerek,
Âşık olan, olamaz hür.
(1) Dostun renginden, “sıbğa” sından gayri renkler, yani fena huylar, benim cevherimi görünmez etti.
(2) Tosbağa = kaplumbağa.