Târîf edilmez tadın,
Nekadar tatlı adın…
Baktın gözlerime Sen,
Kalbimden yaraladın.
Gözlerinin bakışı,
Vurdu kalbime aşı;
Nazarında gizlidir
Yüzbin âşıkın başı.
Şâirdir birçokları,
Yazıyor âhuzârı;
Nicesi Mansûr olmuş,
Bekler kurulmuş dârı.
Mansûr oluyorlar, gül!
Ellerinde birer gül;
Hayrân oldu Nesîmî,
Sen ona dedin: Yüzül!
Öldü, etti iftihar,
Hâlâ kanları akar;
Can bilmez, âşıkların,
Durup, yüzüne bakar.
Yârab! bu nasıl ilim…
Söylerken dönmez dilim;
Seni sevdi Muhiddin,
Onu ettirdin recim.
Kanlarındandır izi,
Dâvet ederler bizi;
Celâleddin yoluna,
Can terketti, Tebrîzî.
Dalgalanıyor Konya,
İçsinler doya doya;
Tatlı cana geçiyor
Gözünden, renksiz boya.
Cânân! bu nasıl ceryan?
Günde kapar nice can…
Nazarınla diridir
Felek, hem de bu cihan.
Bu ne çeşit muammâ?
Bürünmüş derde, gama;
Gözönünde gezerken,
Görmez gözlerden âmâ.
Görmeyen, insan mıdır?
Zulüm mü, ihsan mıdır?
Târîf eden sen misin?
Bendeki lisan mıdır?
Hâşa ki ben olayım…
Ben yokum, sensin Dâim;
Sen müsâde etmezsen,
Nasıl deprenecek, kim?
Durmadan diyorsun: Kün!
Ardından: Kün-feyekûn!..
Bu (Emre)nin ağzından,
Yakıp, çıkarırsın ün. (1)
Var mı onda iktidar?
Can verdin, seni arar;
Bâzı, sende yok olur,
Bâzı, teni, olur dar.
Gülersen, alır hayat,
Bakmazsan, eder feryad;
(Emre) darda kalırsa,
İstiyor, Senden imdat.
Her vakıt senden bekler,
Ağlar, eder emekler;
Eğer seni görmezse,
Ağlaşırlar melekler.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:7.45 – 8.00
(1) Ün = Ses. 26.4.1954