Suladın gönlümü, gam ırmağından,
Emir nasıl çıktı, o dudağından?
İşâret eyledin: kanınan yuğrul! (1)
Bu kalb çamuruna, bir parmağından.

Mayaladın beni, sabır yelinden,
Hayat ihsân ettin, ateş elinden;
Tahammül edilmez, tefekkür verdin,
Bunlar nasıl çıktı, senin dilinden?

(Emre) âciz kulun, nasıl dayansın?
Gaflet uykusundan, nice uyansın…
Zâtın birdir senin, şerîkin yoktur,
Binbir ismi, dönüp, sana sayansın.

Her sıfata göre, ahlâğın vardır, (1)
Üstüne çıkılmaz çok dağın vardır;
Dâvet ediyorsun, aşkın şehrine,
Yolu anlaşılmaz sokağın vardır.

Sesin işitilir, hani delîli?
Târîf eyliyecek, sükûtla dili;
(Ledün) sözlerini, konuşanlara
Mezâhir bilgici, dâim der: deli.

Her lisanda gizli, sözün, bellisiz,
Dört yandan gidilir, görülmüyor iz;
Bir adım atınca, fânî oluyor,
Görünmez oluyor, sizler ile biz.

Niyet eyleyince, tutulur ayak,
Dinleyim deyince, duymuyor kulak;
Kendinden kendine, halle uğraşsa,
Bin pâre oluyor, verdiğin dimağ.

Ancak güveniriz, gösteriyor dîn,
Onun için (Emre), oluyor emîn;
Yarattığın kulu, tefrîk etmedin:
Elhamdü lillâhi Rabbil’âlemîn!

Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:6.45


(1) Kanınan : kan ile.
(2) Ahlâğın : ahlâkın. 5.3.1954