Sonbahar gelince, terkettik yurdu; (1)
Acep bu nizâmı hangi kul kurdu?
Bu âleme gelen, geriye göçer,
Mülk sâhibi Hallâk, kendisi durdu.
İçini seyreden, ebedî gülmez,
Fânî cihan için, yere bükülmez;
Aslına dünyâda, kavuşan insan,
Görür, îmân eder, bir dahî ölmez.
Ne kadar zor imiş, anlamak sırrı…
Tenden siper etmiş, kendini Tanrı;
Bilen, çınlatırsa, mânâ tasını,
Anlamayan, eder, hep inkisârı.
Kaanûnu böyledir, etmezler îman,
Dinliyenler, olur diyene düşman;
Bütün şefkat ehli, açıklayınca,
Çok diller taşlamış, olmuşlar pişman.
Bütün bu hallerin, esbâbı sensin,
Kimseler anlamaz, erbâbı sensin;
Âşıklar yüreği, durmaz yanıyor,
Cümle insan düşman, ahbâbı sensin.
Ateşe düşürüp, söylenğ dilinden, (2)
Dönüp daşlattırınğ, nâdan elinden; (3)
Çoğunun yüzdürdün, sen derisini,
Geçirmeyen sensin, aşk emelinden.
Bakıp da edersin, ateşten edâ,
Dilleri tutulur, bilmezler sadâ;
Bin canları olsa, cemâlin için,
– Onlar vâdeylemiş – ederler fedâ.
Ne hikmettir Yârab! ettirinğ zulüm, (4)
Edenler zâlimdir, edilen mazlum;
Bu (İsmâil Emre) sabreyleyince,
Çok şükür ki dedin: Bana gel kulum!
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:16.15
(1) Yurt = Bağ evi.
(2) Söylenğ = Söylersin.
(3) Daşlattırınğ = Taşlattırırsın.
(4) Ettirinğ = Ettirirsin. 27.9.1955