Severiz biz namazı,

Bütün âlem el oldu,
Geçtik biz kendimizden,

Severiz biz namazı,
Olur mu îtirâzı?
Bizi nâhoş görenin,
Verilsin her murâzı.

Böyle ederiz talep:
Mevlâya varsınlar hep;
Allah için değil mi,
Dinler ile Dört Mezhep?

İsterse tapsın haça,
İsterse gitsin hacca;
Hiçbir emek zâyolmaz,
Papaz, hem dahî hoca.

Mevlâyadır ibâdet;
Ederse, çözülür sed;
Birbirine bağlıdır,
Dörtyüz nebî, Muhammed.

Yeter, olmasın gaafil,
Zikreyliyor cümle dil;
Bir zerre zail olmaz,
Böyle söylüyor (kâmil).

Bakmamalı nâkısa;
Nebîdir Îsa, Mûsâ;
Her dîne hizmet eden,
Eylememeli gussa.

Böyle buyurur Allah,
Taklid değildir, essah;
Alır da kabûl eder,
(Rahîm)dir, bildik, İlâh.

Affeder günâhını,
(Semî), duyar âhını;
Yetişti de yıkattı,
(Emre), yüz siyahını.

Onun için hep parlar,
Işıklanır diyarlar;
Bir zaman görünecek,
Bakacak bütün yârlar.

Cümle kulun malıdır,
Gidenin visâlidir;
Dâimâ meyva verir,
Çünkü Tûbâ dalıdır.

Zapteden: Şerife Uçkan, Şevket Kutkan.
Namrun, Saat:14.20

Not: Bu doğuş doğmadan evvel, Emre ile berâber oturup konuşanlardan birisi, şöyle bir fıkra anlatmıştı: (Bir câmiye domuz girer. Kayyim, eti harâm-olan bu hayvanı, câmiden çıkarmak için kovalarken, bir bektaşi, yanındakilere şöyle der: “Sofuların domuzunu çok görmüştüm ama, domuzun sofusunu görmemiştim”). İbâdetin her çeşidini mukaddes ve muhterem gören Emre, ibâdet edenleri tezyif ve tahkîr eden bu fıkrayı hoş bulmamıştı. Doğuş, bu konuşma biter bitmez doğmuştu.


19.7.1959