Seni öldürmeden, sensin bir belâ,
Senin bu varlığın, mâni’dir (Hâl)e;
Senlik ile benlik, hâil değil mi?
Varlık bir perdedir; görünmez Mevlâ.

Ben! demeğe nefis, dâim alışık,
Benlik karanlıktır, bulunmaz ışık;
Varlık kalesini, târümâr eden:
Âlimler değildir, her dâim âşık.

Âşıka açıktır, Mevlâ kapısı,
Yanınca verilir, mülkün tapusu;
İçinde durduğun, mânevî saray,
Nûru ilâhîden, olmuş yapısı.

Gönül! (ben)i bırak, o Mâşûk yeter,
Onun dört yanında, bülbüller öter;
Benlik bu gönülden, eğer giderse,
(Tûbâ) dedikleri, içinde biter.

Duyarsan, içerden; sözünen değil,
Dâimâ kalb söyler, anlatamaz dil;
Sözü alıp veren, hâriçte midir?
Sen yok olsan eğer, sendedir Cibrîl.

Yukarıya baksan: her taraf boşluk;
Senin aradığın, âsümanda yok;
Seheri bekliyen, âşık olursan,
Senden sana açar, (Gösteren Ufuk).

Seni unutursan, içinde var (Sen),
Her dâim saklıyor, sendeki beden;
Kolay kolay gitmez, (Emre)! bu benlik,
Mânevî gözlerin, O’nu görmeden.

Zapteden: Selim Akgül, Galip Mansuroğlu.
Saat: 12.23 – 12.37


2.5.1954