Sana âşık olmıyan,
– Diyorlar – sanki hayvan;
Yüzüyün bir devrine (1)
Pervânedir bütün can.
Dönmezse, olmaz gündüz,
Âmâ olur bütün göz;
Varlık teferruattır,
Cümlesine sensin öz.
Gören, olur dîvâne;
Döne döne pervâne;
Mihver emrini verdin
Semâda duran güne.
Bilenden olsa suâl,
Deseler: Bu nasıl hâl?
Mislin yoktur Dilberim,
Nasıl göstersin misâl?
Der: Aşka bürün de bak!
Âşık olup da yanmak; (2)
Âlimleri saklıyan:
Kıymetsiz olan toprak:
Gizlidir nice Îsâ…
Yüzbinlerce çok Mûsâ;
İnsan ona misâldir: (3)
Götürür, çok gam yağsa.
Hayâta verir gıdâ,
Onda da gizli Hudâ;
Üstünde gezenlere
Güler de eder edâ.
Binbir çeşit var huyu,
Hayâta verir suyu;
Boyası elvan elvan:
Kâh açıktır, kâh koyu.
Bu (Emre) ona hayran,
Sever de alır ihsan;
Bilinmez muammâyı
Çözmeğe, lâzım irfan.
Oradan gelir, gelen,
Geriye gider, bilen;
Gam ile zevk kendisi,
Odur âşıktan gülen.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:6.30
(1) Senin yüzünün
(2) Âşık olup yanmaktan başka misâli yoktur.
(3) İnsan da ona, yani toprağa benzer. 16.8.1953