Ne kadar zorumuş, eylemek ihsan…
Nerden geldiğini, bilmez her insan;
Şefkat ağacının, meyvalarını,
Toplar da yedirir, kuluna, Rahman.
Her dâim muhtaçtır, bilemez, âzâ,
Ne lezzet verilmiş, yiyen ağıza.
Zahmet çekiyorsa, tadını alır,
Hizmeti bedene: tad, değil cezâ.
Durmadan çalışır, vücûda, dişler,
Halkeyleyen Hakkın, emrini işler;
Sırrı ilâhîdir, idrâki çok zor,
Beden bir nakıştır, durmadan işler.
Nice görülmedik, sanatkârı var…
Kimi mâden yapar, kimisi duvar;
Altından, gümüşten, kandan, kireçten,
Nûru ilâhîden, içini sıvar.
Dışından görünür, küçücük, vücut;
Dünyada bulunan, her şeyler mevcut:
Çok ibâdethâne, nice meyhâne…
Kimi sarhoş olur, kimisi sücûd.
Kimi mühendistir, kimi yol yapar,
Kimi atar tutar, kimisi kapar;
Kimi tenvîr etmiş, her tarafını,
Gece, gündüz yoktur, ediyor par par.
Kimi düşünüyor, dâimâ hîle,
Yürümez oluyor, bir doğru yola;
Kiminin arzûsu, dâimâ şefkat,
Öyle takdîr etmiş, Yaradan Mevlâ.
Melâike derler: şimdi de mikrop,
Mekân kurmuşlardır, var birçok grup…
Kimi hizmetçidir, kimisi usta,
Durmaz yol gösterir, beraberdir Rob. (1)
Bak nasıl terakkî eyledi dünya:
Çıkmak istiyorlar, Merih’e, Ay’a;
Toprakta bilgi yok; ettiren: insan;
Uyan ey sevdiğim: ne anlar kaya?
Ne kuvvet vermiştir, seyreden göze…
İlim hazînesi, söyliyen söze;
Kendinde olanı, taksîm eylemiş,
Lûtfu inâyetle, vermiştir bize.
(Emre)! sen geriden, ileriye dön,
Mürebbî öndedir, dâim eder ün; (2)
Her ilim durmadan, terakkî eder,
Zamâneye göre, değişir her gün.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 9.40
(1) “Rab” kelimesi, Adana ağzında “Rob” olarak söylenir.
(2) Ün etmek: Çağırmak, seslenmek. 24.12.1952