Ne hâle düşürdün, bizleri, Celîl!

Gönül! sana zehir, arzû, emelin,
Yârab! neye benzer acep bu kaşlar…

Ne hâle düşürdün, bizleri, Celîl!
Bu iki toruna, döktürürsün dil;
Yanyana oturup bize gülerler,
Birisi (Fâtih)tir, birisi (Halil).

Bir çift bülbül gibi, durmaz öterler,
Bunlar senin için, yanıp tüterler;
Gizli bir esrarsın, hem de âşikâr,
Görmek isteyene, çabuk yeterler.

Darda kalanların, imdâdı sensin,
Canı ile cismi, her adı sensin;
Bâzı kullarına, verirsin aşkı,
Ağlayıp yananın, feryâdı sensin.

(Tefekkür) edenle, sensin berâber,
Onların kalbine, verirsin haber;
(Hadîs-i Nebevî) zaptedilmiştir,
Mevlâ kullarına diyor Peygamber.

Allah, eylemiştir, o sözü tasdîk,
Her dâim yapıyor, olanlar sâdık;
Mezâhir âlimi, halledemiyor,
Anca hazmediyor, kim olmuş âşık.

Onlar yeyip içer, hep senin ile,
Yüzünü seyreder, hem güle güle;
Bu (Ümmî Emre)ye attın kıvılcım,
Durmayıp söylüyor, döndü bülbüle.

Canı ie rûhu, kafesi sensin,
Dudağından çıkan nefesi sensin;
Söyleyip dinliyen, Zâtındır yine,
Cihâna yayılan, her sesi sensin.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Ceyhan, Saat:20.45


12.2.1959