İyi seyret aşk ehline,
Hep dönmüşler bâtın güne;
Ayla güneş secde eder
Âşıklara döne döne.
Âşıkı tesbih ederler,
Edip yerine giderler;
Âşıkları eder tavaf,
Hakikatta olan erler.
Duyun İbrahim Edhem’i:
Dostundan aldı merhemi,
Tacı, tahtı terkeyledi,
Eylemedi hiç sitemi.
Dostu ederdi imtihan,
Sabrederdi o her zaman;
Tacı, tahtı unutunca
Oldu o manevi sultan.
Gönlüne bakardı daim,
Görürdü Hak orda kaim;
Zâhirde sultan olmuşken,
Görenler sanırdı yetim.
Boynu durur daim eğri,
Onun için sever pîri;
Daima tekdir duyardı.
Yüzünü dönmezdi geri.
Görsem, derdi, doya doya…
Pîri göndermişti suya;
Birine etti tenbihi:
Boyanmış mı bizim huya?
Aldı, gitti destisini;
Der: incit, görmesin seni.
Arkasından bir taş attı,
Atan, duymadı sesini.
Bir taş aldı, attı tekrar,
Dokundu, etmedi zarar;
Tekrar bir dahi atınca,
Acıttı, etmedi inkâr.
Ayağı kana boyandı,
Acıyı duydu, uyandı;
Kendisine gelen taşı,
Başka yerden geldi sandı.
Gördü ki: bir arkadaşı…
Tekrar ele almış taşı;
Dedi: gayri hâlim yoktur,
Vursan, ben etmem savaşı.
Bu hallerden eli yudum, (1)
Dostumdan sabır okudum;
Ben Dost için tacı, tahtı,
Geldim, Belh şehrinde kodum.
Geri döndü duyar duymaz,
Dedi; eyledi itiraz.
Mâdem gönlü kirli imiş,
Edhem bize hiç yaramaz.
Kapıya geldi o yorgun;
Dedi şeyhi: onu kovun!
Dedi: içeriye girme!
Giremezsin, girdiğin: son.
Feryad etti birdenbire,
Dedi: ne eyledim (Pîr) e?
Dedi: gönlünde saray var,
Her yanı boyanmış kire.
Kirli gönül, olmaz kabul,
Böyledir, bozulmaz usul;
Bir varlığa sahip olmaz
Dosta doğru yürüyen kul.
Edhem döndü ağlıyarak,
Dedi: takdir eyledi Hak.
Dönüp özür dileyince,
Derler: emir aldık, yasak!
Ağlıyarak kapı bekler,
Noldu, der, bizim emekler?
İbrahimin feryadına
Ağlaştı bütün melekler.
Bu âşıkın haline bak,
Feryad eder ağlıyarak;
Bir yandan, ben giderim, der,
Bir yandan yürümez ayak.
Döndü ulaştı şehire,
Diledi içeri gire,
Kimseler vermedi kıymet,
Neylesin, geldi bir kerre.
Bakarak sarayı gezer,
Gördükleri, Dosta benzer;
Orda tecelli eden hâl,
Edhem’in kalbini ezer.
Dedi: acep bana noldu?
Dosttan gayri renkler soldu?..
Âlemi fark arar iken,
Her yerde Dostunu buldu.
Saray ona oldu zindan,
Her yer Dosta olmuş mekân…
Dedi: geçeyim saraydan,
Varayım, eylesin ihsan.
Hâl, kendine etti tesir,
Bulamadı başka tedbir;
Geçti viran sarayından,
Der : olayım orda esir.
Görünce yüreği yandı,
Tatlı canından usandı;
Gece gündüz yürüyünce,
Yolu kapıya dayandı.
Dostu der: kapıyı açın,
İbrahime nimet saçın!
Âşık, Mâşukunu buldu,
Sizler aramızdan kaçın.
(Emre), sen söyledin, sen duy,
Dosttan başka besleme huy;
Her kim bu hali severse,
Ayağına başını koy.
(1) El yumak = el yıkamak = vazgeçmek, ümit kesmek. 26.3.1948