Işık gelse, gaaibolur karanlık:
Seyrederse Mâşûkunu bir âşık;
Ne eylesin deli gönlüm çok yanık…
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
Acısından fark edemem cihânı,
Tâcîz ede seyreyliyen insanı,
Dâvet eder sadâsiyle Rahmânı;
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
Bu kalbimi Ona, yuva yaparım,
Eğer gelse, devâsını sorarım;
Etten, tenden (O Saray)a duvarım;
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
Gözüm Ona kapı olmuş, açılmış,
Yeryüzüne nur ışığı saçılmış,
Yakın iken, uzaklara kaçılmış;
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
Âdem gönlü değil midir mekânı?
Kurulmuştur, hiç bozulmaz erkânı:
Dâvet eder bir insandan, insanı;
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
İşitiyor, can içinden duyanlar,
Kızışıyor, cehâlete uyanlar,
Seyrediyor, gafletini soyanlar;
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
Gelen gider, o (Dost) bâkî değil mi?
Kim bilirdi, söylenmeden, bu ilmi?
Ben lâl iken, bülbül etti dilimi;
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
O öttürür, (Emre), ancak bir kaval,
O’dur bâkî, görünüşü bir hayâl;
Bilmiyenden kim edecek bir suâl…
Kimlerdedir bu yaranın ilâcı?
Zapteden: Rûşen Mirici
Saat: 18.25 – 18.30
17.3.1954