İmdat olur oradan,
Bilir bu tadı tadan;
Her haller zuhur eder,
Sen çıkarsan aradan.

Varlığın olur fani;
Anlanmaz, (1) bu söz ma’nî; (2)
Bu sözü herkes duymaz,
Sükût ettir lisanı.

Duramaz aşka düşen,
Ateş ile birleşen;
Sadık âşık bulursan
Ayaklarına döşen.

Hak yolunda arkadaş,
Nefisle eder savaş;
Dosta âşıklar, (3) bilmez,
Her yanlardan yağsa taş.

Gidenler gitti böyle;
Yolun yolcusu öyle…
Eğer seni kesseler,
Yine doğruyu söyle…

Sana âşık (4) korkar mı?
Hiç Haktan başka var mı?
Bu yolda can verirsen,
Âşık isen, zarar mı?

Canı ver, et iftihar
Âşıklar nasıl korkar…
Hakkı seyreden gözler,
Ölürken tekrar bakar.

Seyreder güle güle
Seninle olur bile; (5)
Sana âşık olanlar
Diridir, nasıl öle…

Seyreyle Muhiddin’i,
Tarif ederken dini,
O, doğruluk yoluna
Taktı ecel ipini.

Mansur sözünü duydun;
Razıysan, ona uydun…
Çalış da azminde dur
O yola canı koydun.

Nesimî verdi deri,
Seyredince Dilberi;
Sana âşık olanlar,
Ölümden durmaz geri.

Âşık olur böylece,
Uyumaz gündüz gece;
O Dosta âşık olan
Sağ iken burdan göçe…

Hep bunlar bize ibret,
Aldılar aşktan lezzet;
(Emre)! aşk ile gitsen,
Seni bekler Muhammet.


(1) Anlaşılmaz.
(2) “Mânâ” kelimesinin Farsça okunuşu ile söylenmiş olan bu kelime, “mânevî” yerinde kullanılmıştır; “bu söz mânevi olduğu için anlaşılmaz” denmek istenmiştir.
(3) Dosta âşık olanlar.
(4) Sana âşık olan.
(5) Bile = beraber. 6.5.1944