İçinden geçtiğim, yalan dünyâsın,
Aklın cevherini, alan dünyâsın;
Ömrün bellisizdir, târîhin yoktur,
Boşalıp boşalıp, dolan dünyasın.
Seni sevenlere, verinğ zehiri,
Yiyenler gidiyor, kalmıyor geri;
Bilip aldanmıyan, gözünü açar,
Hîleni anlıyan, yüzbinde biri.
Sana aldananlar, ne kadar ahmak…
Mevlâyı bildirmenğ, gösterinğ toprak;
Tılısımdan nice, ampulün vardır…
Sonu zindan ama, görünür berrak.
Görüp anlıyanlar, ne kadar mâhir…
Senden kurtulanlar, oluyor tâhir;
Ecel şerbetini, şerden içirinğ,
Gelene düşmansın, evvel ve âhir.
Anlaşılsa eğer, (Her Gözden Gören)…
Senden kurtarıyor, (Ondan Görünen);
İncilden, Kur’andan, hem de Zebûr’dan
Tenbîh edilmiştir: O sırrı öğren!
Sevip güvenenler, kalır mı geri,
Her ne kadar yapsa, nice tedbîri?
Yârabbî, zorumuş, yakayı almak…
Kaçıp tutulmıyan, ebedî diri.
Perdeyi tutarsın, mülk ile maldan,
Bilmiyen, kurtulmaz, böyle hayâlden,
Âşık olmıyanı, mahrûm edersin,
Kendine alacak, (Güzel Cemâl)den.
Fırıldak sendedir, yoktur kabâhat,
Hicâbı yırtmaya. lâzım cesâret;
Yönünü döneni, edenğ imtihan,
Nebîler söylemiş, dahî Muhammed.
Senin bir ismin var: söyleniyor: (Dâr),
Sana tutulmıyan, nice mertler var…
Önü ile ardı: yokluk değil mi?
Bilip anlıyanlar, edemez inkâr.
(Emre)! çok söyledin, gözlerini aç,
Seni de yakalar; dokanmadan kaç;
Aşkın eteğini, tut da bırakma,
Bu derdin dermânı, (aşk)ıdır, ilâç.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 9.50
31.12.1953