Hiçbir sîret uymaz, neden, sûrete?
İbretle seyir et, bütün millete;
Dış ile içine, akıl mı yeter?
Her ahlâk, bürümüş, çünkü bir ete.
İçinin hâlini, etmiştir siper,
Huyundan alınır, verirse haber;
Öyle bir âlemdir: idrâki zordur,
Birinden ayrılmaz, Mevlâ, beraber.
Kimisi yürüyor, (celâl)e doğru,
Kimisi, âşıktır, (Cemâl)e doğru;
Kimisi rızkını, herşeyden ister,
Kimisi koşuyor, helâle doğru.
Dâim aldatıyor, muvakkat hayat,
Durmaz helâk olur, mutlakaa, sıfat;
Güneşin zıyası, misal değil mi?
Bâkî kalan, anca, (Vahid) olan Zât.
Boşalır bu (Fânî), durmadan dolar,
Bu âdem meyvası, giderken ular;
Ebedî hayâta dâhil olan can,
Gözyaşları ile, gönlünü sular.
(Kalb)i yetiştirir, götürür Hakka,
Kendini unutur, o baka baka;
Başka bir yüzleri, bütün yok eder,
Onun için, kalır, Mevlâ’sı bakaa.
Rastgelse, göremez, hûri, gılmânı,
Onlarla çevrilse, eğer dört yanı;
Gözünün şavkını, kendine alır,
Âşık olanları, tekrar, Rahmânı.
(Emre)! anladıysan, o yol: bir karış;
Seni aldatmasın, benliğindir dış;
Ayrı yaşadığın, canın: bir damla;
Yuvarlan da yetiş, deryâya karış.
Ağzından çıkanı, işit de unut,
Aklında kalırsa, sana olur put;
Sakın (bildim!) deme, sayıklama sen
Alsın, kabûl etsin, sevdiğin Mâbûd.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat: 8.15
1.2.1954