Hiçbir hâl, değil boşuna,
Mevlânânın gider hoşuna;
Kulları gibi değildir,
Kakmaz kimsenin başına.
Hazinesi doludur af,
Oturmuş, kendisi sarraf,
Bir taraftan azap verir,
Bir taraftan tutar muâf.
Söyler: sen yapma bir daha!
Yaklaşma, der, sen günaha;
Sürer, nurdan, bize, boya,
Boyanmıyalım siyaha.
Her yandadır, O, görüken
Diken, biçen, odur eken;
Senden sana yakındır O,
Bilir ona emek çeken.
Emanettir, odur esas, (1)
Altın gibi hiç tutmaz pas;
Bilmiyenler geri kaçar,
Âşık olan, eder temas.
Ondan korkmaz, kurban olan,
Korkar ancak geri kalan;
Kendisine ulaşana
Lâzım değil hurî, cinan.
Âşıklar eder ferağat,
Sağ iken bulmuşlar rahmet;
Yetişip de dost olanlar,
Hiç kimseye etmez minnet.
Onlar bilmez (havfü reca),
Şeyh ile Molla, hem hoca,
Görse, elini uzatmaz,
(Tûbâ) denilen ağaca.
Âşıklar, olmaz pisboğaz,
Emrine etmez itiraz;
Bitişenler, ayrılmazlar,
Kılarlar daimî namaz.
Vakit, onlaradır hicap, (2)
Ayrılık değil mi azap?
Sevdiğinden ayırmaz mı,
Bir, iki… sayılan hesap?
Ulaşmışlar onlar Hakka,
Yanıyorlar baka baka;
Geri (3) hali düşünüp de,
Gelmezler âlemi farka.
Gönülleri olmuş harap,
Aşk aşına olmuştur kap;
Onlar başka söz duymazlar,
Ayrıdır onlara hitap.
(Emre), yetişince duymuş,
Gaflet gömleğini soymuş;
Kur’anın gizli sözüne,
Kulağını dikmiş, uyumuş.
(1) Dünya muvakkattir, esas olan odur.
(2) Vakit onları Allahtan ayırmaktan başka bir işe yaramıyan bir perdedir. Onlar, sadece beş vakit değil, gece gündüz Allahla beraberdirler.
(3) Geri = diğer.
26.5.950