Her zerreden, gönül! ederler dâvet,
Kime edeceksin, acep icâbet?
Gözler kadehine, doldurmuş (Sâkî),
Alıp içen bilir, böyle bir lezzet.

Dudak şişesinden, içene, doldur,
İstiyenlere ver, tükenmez, boldur;
Meyhânesi: gönül, kapısı: kulak,
Yüzlerce senelik, böyle bir yoldur.

Dünyânın suları, akarsa, dolmaz,
İlim dalgıçları, dibini bulmaz;
Kelâm, girer, tekrar, ağızdan çıkar,
Nurdan boya alır, hiç rengi solmaz.

Dış tarafı benzer, açılmış güle,
Her dâim âşıktır, söyleyen dile;
Fındık kabuğuna, benzer ortası,
Aksa, dolduramaz, bütün şellâle.

İçinde gizlidir, (Deryâ-yı Ahad),
Etrâfında gezer, (Diri Muhammed);
Dörtyüzbin peygamber, hizmet ediyor,
Girip de yıkanan, bulur selâmet.

Orada gizlidir, milyarca vücut:
Kimi haç çıkarır, kimisi sücûd;
Ne kadar büyüktür, beyin boşluğu:
Bütün felekiyyât, orada mevcut.

Gelen, ordan gelir, giderler geri,
Ecel suyu içip, olurlar diri;
Ölüm bilgisinin, hiç aslı yoktur:
Sâde bir (idrâk)tir, duysan haberi…

Meydanda oynıyan: sâde (Bir Canbaz),
Gerisi gölgedir, ondan ayrılmaz;
Kendisi, kendini, seyretmek için
(Emre)! (İnsan Yüzü), olmuştur Hicaz.

Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Ankara – Saat:9.50


Bu doğuş, Emre’nin oğlu Fikri Emre’nin, böbreğinden ameliyat edilip yattığı Sıhhat Yurdu’nda doğmuştur. 4.1.1953