Gönül! sana zehir, arzû, emelin,

Ölüp dirilende, mahşer olur mu?
Ne hâle düşürdün, bizleri, Celîl!

Gönül! sana zehir, arzû, emelin,
Onlara teslimdir, senin ecelin;
Tutmuştur, bırakmaz, sevdiğin için,
Birgün boşa çıkar, mutlakaa elin.

İstîlâ eylemiş, seni bu gaflet,
Kime şifâ vermiş, bu zâlim illet?
Gözlerini aç, bak, atmıştır şafak,
Birçok can yutmuştur, iyice seyret.

Nerelere gitti Sultan Süleyman?
İtâat ederdi, her canlı hayvan;
Bunlar bir rumuzdur, sende de mevcut.
Meydanda geziyor, cümlesi, her ân.

Dillerde söylenir, Yûsuf’la Yâkup:
Nebîler içinde, derlerdi (Mahbûb);
İki gözlerini, edince fedâ,
(Mısır)dan, gönlüne, gönderdi mektup.

Ne hâle büründü, Hazreti Dâvud..
(Mezâmîr) yağardı, sanki bir yâkut;
Duyduğun sözleri, tefekkür eyle,
Yaradanı düşün, sen seni unut.

Meşakkatler çekti (Mûsâ-yı İmran),
Ne zuhûr-eyledi, Fir’avndan: Şeytan;
(Tecellî Dağı)na, vardı bir kerre,
Karşısına çıktı, yanarak, (İnsan).

Hâmile olunca, (Hazreti Meryem),
Gecesi, gündüzü, olmuştu sitem;
Nasîhat ederdi, içinden (Îsâ),
Duyunca, kalmadı, zerrece elem.

Tecellî edince, (Hazreti Ahmed).
Her yandan belirdi, nice alâmed…
(Rabbül’âlemîn)sin, deyince sana,
Şefkat hitam buldu, verdin nübüvvet. (1)

(Enelhak!) deyince, (Hallâc-ı Mansur),
Hâli bilmiyenler, gördüler kusur;
Dostların, bilmiyor (havf ile elem),
İdrâk-eyleyenler, olmaz mı cesur?

Ne dertler çekmiştir, Şam’da (Muhiddin).
(Ledünnün İlmi)nde, olmuştur zengin;
Âşikâr edince, (Kenz-i Mahfî)yi,
Onu recmettirdi, taassup lâîn.

(Âşık Nesîmî)ye, verdiler fetvâ,
(Küfreyledi) diye, ettiler dâvâ;
Birikip, yüzdüler, nur derisini,
İftihâr-ederek, ehl-i mâsivâ.

Kuyuya atıldı, (Şems-i Tebrîzî),
Kan ile belirdi, giderken izi;
Yerlerde seyretti, o (Celâleddin),
(Mevlâ!) bağırarak, soldurdu benzi.

Akıllar anlamaz, âdet midir bu?
Acep kesret midir, vahdet midir bu?
Bütün âşıkların, eder iftihar,
Süslenip giderler, ziynet midir bu?

Sana yürüyenler, gider buradan,
Böyle takdîr-etmiş, şükür, Yaratan;
Şikâyeti yoktur, söyledi (Emre),
Cümlesi kemâldir, görmüyor nâdan.

Zapteden: İli ve Sevinç Akgül
Ceyhan, Saat:11.00


(1) Şefkat, son derecesini buldu. 13.2.1959