Garketti göz ışığın; acebâ tûfan mıdır?

Aklıma düşünce, yandı yüreğim,
Ne kadar zor imiş, âşıkın hâli…

Garketti göz ışığın; acebâ tûfan mıdır?
Ölü iken dirildim; sen misin, bir can mıdır?
Nasıl geçti bu ömür, göz yumup açmak gibi…
Arkama döndüm, baktım: aslı yok zaman mıdır?

Severek beslediğim, asılsız hayat imiş,
Boşboşuna verdiğim, bilinmez kıymat imiş;
Bilmez, sâhip çıkardım bir gölge gölgesine,
Yönümü döndüm Yâre, toplandı: bir ân mıdır?

Dedi bana: Bak, uyan; gaflet haramdır sana;
Hem de açtım perdeyi, seyreyle kana kana;
Sözlerine inandım (aynelyakîn) görünce,
Canı fedâ eyledim; gûyâ bir kurban mıdır?

Zannederdim, seyreden, benlikle olan gözüm,
Anladım ki topraktır; bana değildir lüzum;
Gören, görülen kendi; arada bir hayâlim,
Benim metheylediğim, nur mudur, insan mıdır?

Acâip derde düştüm, halli gaayet müşküldür,
Cihâna koku veren, yere dökülmez güldür;
Onun bağı, bahçesi: harâbolmuş bir yürek;
Görüp, göstermesi güç; canlı bir reyhan mıdır?

Alan, veren kendisi; akıl gidince kokar,
Beni tuttu pençesi; ben severim, o sıkar;
Ben bana ben! diyemem; ben çıktım, kendi kaldı,
Kendisinin irâde; hâl midir, Rahman mıdır?

Kan çıkınca kalbimden, burnuma, döner, kokar,
Zaptedemem dilimi, söylerken beni yakar;
Duyanlar, sorsa benden, lâl olur diyen dilim,
Harfe, savta gelmiyor; zevk midir, isyan mıdır?

İlim ile hallolmaz; bilgiler, kalır âciz;
Söndürmek istiyorum, ateşlenir, alır hız;
Ne eylesin bu (Emre)… içinden çıkmak ister,
Kaçıp da kurtulamaz; kapısız külhan mıdır?

Dâim iftihâr eder, kucaklamış Dilberi,
Tamu içinde yansa, yoktur candan haberi;
Üryan girmiş kalbine, iki cihan nesine…
Kabûl oldu arzûsu; ebedî vatan mıdır?

Zapteden: Neş’e Kayalıyük
Saat:12.00


7.10.1956