Ey Aşk! acep seni, nasıl methetsem…

İnsanı yaradınğ, bir damla kandan, (1)
Zümrüt müdür ulu dağlar…

Ey Aşk! acep seni, nasıl methetsem…
Kuvvet, kudret senin, ederim kasem;
Âşikâr edene, içirirler sem;
Ölüm, bizler için zevâl değildir.

Yokluğun arkası, umman bir varlık,
Güneşi Gönüldür, olmaz karanlık;
Cennet-i irfandır, kapısı açık,
Her dâîm meydanda cemâl değildir. (1)

İçine girene, mahşer olamaz,
Kavga ve gürültü, bir şer olamaz;
Dönüp de o, tekrar beşer olamaz,
Hûrîye, gılmâna meyyâl değildir.

Îsâ’yı bulurlar, gözler ağında,
Mûsâ’yı bulurlar, İnsan Dağında;
Ahmedi bulurlar, Gönül Bağında;
Berâber yaşarlar, vebâl değildir.

Ölüp dirilenler, (Sûr)u bilirler,
(Emîn Belde) denen (Tûr)u bilirler;
Süleyman delîli mûru bilirler;
Hakîkat söylerim, misâl değildir.

Her ânın arkası, bil, bir (âhiret);
Bağlardan kurtulmak, büyük cesâret;
Benlikten kurtul da, âşık ol, seyret:
Canınla berâber; visâl değildir.

Bu yol, senden sana; gaayetle kısa;
İkiyüzbin yıldır, edersen gussa;
Bilmezsin, benlikten bir toz kalırsa;
Azimkâr olana, ihmâl değildir.

Nefsi gaaib eyle, bir Aynada bul,
Ne anladın senden? öldür de kurtul;
Ezelîden böyle kurulmuş bu yol,
Semâda görülen hayâl değildir.

(Emre) târîf eder, kendikendini,
Aşka tutulunca, açıyor dîni;
Aşk-ı İlâhîden, aldı izini,
Ücretle bağıran dellal değildir.

Zapteden: Fikri Emre
Saat:19.40


(1) O “Cemâl” , her vakıt görülen insan yüzleri değildir. 11.2.1957