Emânet verilmiş cana, güvenme,

Yüzünü gördükçe, erir yağlarım,
Tâ ezelden karışmışsın, cezben ile, Rahmâna,

Emânet verilmiş cana, güvenme,
Bedende dolanan kana, güvenme;
Bir yandan gelir de, döner gidersin,
Bu iki kapılı hana güvenme.

Kalbinden seyreden gözlerini aç:
Toprakta çürümüş, nice altın taç…
Nice yuvaları, dökmüş yerlere,
“Ebedî, ezelî yaşayan ağaç”.

Birçok beyaz tenler, yere serilir,
Sâhibi topraktır, tekrar verilir;
Bu ölümden evvel bir ölüm vardır,
Esrârını bilen, ölür, dirilir.

Bu dünyâya gelip, gaafil gülmek mi?
İlim, ilim denen, boşu bilmek mi?
Seni çağırırken, vermezler bir çöp;
Gezen hayvan gibi, tamam ölmek mi?

Birgün uçacaksın, ten kafesinden,
Hayatta sen dinle, Mevlâ sesinden;
Aşkın kokusunu, idrâk eyle, al,
Nutkeden insanın, tek nefesinden.

Etrâfına seyret, kaçmasın fırsat,
Gururla benliği, sen bir pula sat;
Her lezzet içinde, bir lezzet vardır,
Dimâğ bozulmadan, sen de yürü, tat.

(Emre)! söylüyorsun, uyan da işit,
Aldatmasın seni, nice bin çeşit;
Kulağından Duyan, gözünden Gören,
Sana, eller gibi, olmuştur Mürşit.

Onu dinlemekte, eyleme ihmâl,
Gezdirdiğin vücut, aldanma, hayâl;
Bütün bilgileri, silkin burada,
Haşrolurken, olma, sen de bir hammal.

Zapteden: Fuzûle Tezcan
Saat:13.30


15.1.1957