Gelip gittiğini bilmeyen insan,
Mevlâ’sından ister, her daim ihsan;
Dillerden söyleyip, eder işaret,
Kulakları duymaz, kendinde noksan.
Ne puta tapar da, ne kılar namaz,
Tanrının sözüne eder itiraz;
Ne ibâdeti var, ne tefekkürü,
Şeytanı: nefsidir, ondan ayrılmaz.
Kendi ahlâkına olmuştur mahkûm,
Haram bilmeyerek o verir hüküm;
(Mecmû-u kâinat), zavallı insan,
Aşık olanlara eder tahakküm.
Böyle yaratılmış, öteden beri;
Biz “Kemâl” görünce, aldık haberi;
(Emre)! Bütün olan, yerli yerince,
Cümlesine bakma, seyret Dilberi.
Böyle yaratmıştır çünkü Yaradan;
Mademki (Muhît)tir, sen görme nâdân(1)
“Münkir” gördüklerin: sırr-ı ilâhî;
İçinde saklıdır küfr-ile merdân. (2)
Zapteden: Sûzan Köymen, Ayşe Emre
3 Temmuz 1968 saat: 13:10
(1) “Nâdân” kelimesi, burada, “abeş”, “yanlış” anlamlarında kulanılmıştır.
(2) Merdân kelimesi, aceba, “iman” mı olacaktı ? Darbuka sesinden yanlış anlaşılmış olabilir mi?