İçinde duran düşman,
Kalbinden akıtır kan;
Sen gölgeye uyarsan,
Sonucu, olunğ pişman.
Duy, edilmişken himmet,
Kendine et merhamet;
Akla uymanın sonu:
Sonsuz olan nedâmet.
Zannedersin yâr gelir,
Sana âhüzar gelir;
Girdin bir çıkmaz yola,
Yürümesi zor gelir.
Zâlim, takarsa kanca,
İblis, olursa hoca,
Koklattığı, zehirdir,
Sana görünür gonca.
Çok zehirdir, bal gibi,
Anlaşılmaz fal gibi;
(Emre) târîf ediyor
Mevlâdan dellal gibi.
Aman, işit kulağım!
Lezzet alma, dimâğım!
Himmet senden, Yaradan!
Yürümesin ayağım.
Uyan gözüm, iyi bak:
Dilinden söyleyen: Hak;
Her tarafa kurulmuş
Seni tutacak tuzak.
Tutulan, insan mıdır?
Nedâmet, ihsan mıdır?
Târîf-eyleyen Mevlâ,
Kur’an mı, lisan mıdır?
Söylediğin söz, ince;
Duyulmuyor, görünce; (1)
Bu (Emre) bir söz söyler,
Bilinmez; kuş dilince.
Zapteden: Müncibe Görgün.
Ankara, Saat:18.00
(1) Görünce, kelâm kalmıyor. 1.1.1961