Döküldü, kalmadı saçın, başında,
Bedeniyin ömrü, altmış yaşında;
Hayat dedikleri, sanki merdiven,
Durmadan iniyor, her yılbaşında.

Bir zaman çıkardın, şimdi inersin,
Geldiklerin yere, tekrar dönersin;
Kalbinde yanmazsa Mevlâ Kandili,
Eller gibi sen de biter, sönersin.

Fırsat elindedir, kaçırma demi,
Secde etmek için, ara “âdem”i;
Hayat deryâsında, durmadan, batar
Birçok sefîneler, adetsiz gemi.

Nice can boğulur; soranı olmaz,
Yaradandan başka, duranı olmaz;
Sanki bir kıyâmet: herkes bir dertte;
Zekâret çekenin yârânı olmaz. (1)

Yollar bataklıktır, gözlerini aç,
Dalarsan dünyâya, bitmez ihtiyaç;
Arkandan kovalar “Canlar Alıcı”,
Eğer aklın varsa, aslını bul, kaç!

Dilinden söylüyor, aldın mı haber?
Senin ile gezer, dâim, berâber;
Öyle bir düşmandır: cana karışık,
Toprak ile taştan, alınmaz siper.

Uyan bu gafletten, canın kurtar,
“Haberi Gönderen”, kalbinde yatar;
(Emre), anlamıştır, iki cihânı,
Dostunun yoluna, bir pula satar.

Zapteden: İ. Yöntem, Naciye Özhatay, F. Görgün.
Saat: 19.00


(1) Zekâret = Can çekişme; “Sekerât’ı mevt”. 8.10.1960