Şifâ ister yarasına;
Girilir mi arasına?
Yârabbî, hidâyet-eyle
Yüzlerimin karasına.

İster isen sen, yıkarsın,
Temiz eyleyip bakarsın;
Hidâyetler senden olur,
Her günahları yakarsın.

Sensin her hâllere sarraf,
Cürümleri edersin af;
Nice kefen soyanları,
Seyrân-ettin, tuttun muâf.

Vardır senin (Gaffâr) ismin,
Kur’ânında söylemiştin;
Dilenene çok veriyor
(Hazînesi Olan Zengin).

Birikip geldik kapına,
Sığınıyoruz biz sana;
Her tarafa nazar ettik,
Seni gördük kana kana.

Bildik: tükenecek ömür,
O Azrâil, bırakmaz hür;
Bu dünyâda her yaşıyan,
Birgün gelir, mutlak görür.

Kurtarıyor (İrfâniyet);
Onlar etmez ona minnet;
Sana teslîm-olanlara,
Nasıl eder o, eziyet?

Onlar seninle berâber,
Senden sana alır haber;
(Emre) sende fânî oldu,
Onun için oldu Dilber.

Gözü, oldu bir seyrangâh,
İçinde oturdun billâh;
Güneşe zıyâ verirken;
Bakanlar, görüyor siyah.

Perde tutunmuştur İlâh;
Anlıyanlar, bulur felâh;
(Emre) açıp da görünce,
Kırküç yıldır ediyor âh.

Zapteden: Müncibe Görgün.
Namrun, Saat:16.00


17.9.1960