Gözümden dökülen, mercana benzer,
Yüzünün ışığı, her cana benzer;
Kafasının içi, Arş-ı Âlâdır,
Hûri ile melek, gılmâna benzer.

Seher âşıkları, oluyor dâhil,
Bütün ahlâkları, hem dahî zâil;
Mânâ gözlerinden, kalkıyor perde,
Ona sekiz cennet, olmuyor hâil.

O hâli bilenin, hayat nesine…
Bu. (su)dan yapılmış kıymat nesine…
(İnnâ lillâh) sözü, duyulsa eğer,
Olur (fenâ fillâh), âyet nesine…

Dünyâdan alınan lezzet, nesine…
Nefse tâbi’ olan izzet nesine…
Aklını, fikrini, teslîm-edenin,
İrfâniyet ile, ibret nesine…

Yok olan kimsenin, günah nesine…
Yanıp kül olanın, bu âh nesine…
Sene ile günü, ederler bir ân,
Gece ile gündüz, sabah nesine…

Fânî olanların, (Mîrâc) nesine…
Cennetteki (Tûbâ), ağaç nesine…
(Salât-ı Dâimûn), onların hâli,
Oruç ile namaz, o Hac nesine…

Mânâyı duyanın, hitap nesine…
Zevk-ı küllî ile azap nesine…
Onlar olmuşlardır, canlı cenâze,
Mânâsı bilinmez, sevap nesine…

(Emre)nin sözleri, duyana yoldur,
Gaayetle geniştir, gidene boldur;
Bir kâmil eşiği, oldu mekânı,
Gözüyle kaşına, bilerek kuldur.



Zapteden: İhsan Yöntem
Namrun, 10.9.958 Saat:10.45