Çeşitli gözlerden, göreni gördüm,
Her şey fânî olur, ona yok ölüm;
Topraktan yetişen, dökülür yere,
Nurdan vücut bulmuş, hiç solmaz gülüm.
Ondan taksîm olur, ebedî hayat,
Kokusunu alan, eylemez vefat;
Tutuldum aşkına, târîf ederim,
Fânî göz göremez: değildir nebat.
Harfe tabi’ değil, söyliyen dili,
Kalbimi okşuyor, görülmez eli;
Gözümün şâhına, geldi dolaştı,
Bir kerre görünce, saçının teli.
Gaaib ettim canı, bulamaz oldum,
Aklımı elinden, alamaz oldum;
Alıp götürüyor, kendi eline,
Ben fark âleminde, kalamaz oldum.
Güneş misâlidir, bana bakışı,
(Kaabe Kavseyn) derler: o Yârin kaşı;
Gönlümü, fikrimi, hayâli tuttu,
Durmayıp gezdirir, (Kürsî)yle (Arş)ı.
Yeryüzünde kaldı, cennet, cehennem,
Arzû yarasına, sürünce merhem;
Berâber olana, yaklaşamıyor
Hüzün ile korku, hem dahî sitem.
Öğrenilen ilim, nerede kaldı?
Sehmini, (Dört Unsur), terkettim, aldı;
Gönlümün sâhibi, kavuştu Ona,
Târif edilmedik, zevkine daldı. (1)
Eğer aklım görse, bilemez, şaşar,
Kalbim onun ile, ebedî yaşar;
Bu (İsmâil Emre), yetişmek için
Dağları, taşları, semâyı aşar.
Zapteden : Fuzûle Emre
Saat:21.10
(1) Sehim = Hisse. 7.2.1954