Aşağıdaki doğuş, Emre, yine kızının evindeyken, kucağına küçük çocukları aldığı sırada doğmuştur:
Bunlar, bir yeşermiş ağacın dalı,
Ayrı ayrı durur, bilinmez hâli;
(Deryâ-yı Ahad)den, zuhûra gelmiş,
Döne döne, geri, ona visâlî.
Herbiri bir rengi, bulmuş, bürünmüş,
Bilmiyene elvan olmuş, görünmüş;
Aslını bilenler, onlar yanılmaz,
Yârab, hayâl midir? Acâip bir düş!
Hayatları birdir, görünür ayrı,
Zâtı (Vâhid) durur, hiç yoktur gayrı;
(Aklı Cüz’)den başka, bir (Aklı Küll) var
Oraya varırsan, görünür Tanrı.
Onu görenlerin, kalmaz eseri,
Gözönüne gelir, ileri, beri;
Bu gözün görgüsü, zannına mahkûm,
Âşıklar seyreder, kapamaz deri.
Her boyayı yaksak, benzerler küle
Küller gıdâ verir, nice bin güle…
Bilen, bilmiyenle, hiç bir olur mu?
Târifle anlamak, mümkin değildir,
Oraya götüren, bir (1) dir değildir;
Âşık olmayanı, karıştırırsan,
Tadını alamaz, emîn değildir,
Meyva vermek için, aşı lâzımdır,
Bağrı yanıkların, (Baş)ı lâzımdır;
(Kaabe Kavseyn) derler: gözler önünde:
(Dostta yok olanın, kaşı) lâzımdır.
Bildirmek için de, sözü lâzımdır,
Doğru olanların, özü lâzımdır;
Vuslat dedikleri: (görüp yok olmak):
Muhammed Emîn’in, gözü lâzımdır.
(Emre)! yetiş ona, gözlerini sat,
Canı ver geri, al, ebedî hayat;
Bu beden çürüyüp, toprak olursa,
Eline geçer mi birdaha fırsat?
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat:12.30
(1) Bir = (Sadece, yalnız) mânâsına. 22.11.1952