Bu yuvanın taşı: inci ve mercan,
Arasının harcı: hûriyle gılman,
Sıvası, boyası: söylenen vildan,
İçinde oturan: bir (Dilber İnsan).
Bütün tenvîrâtı, Mevlâ nûrundan,
Her gözler göremez: nur zuhûrundan;
Terakkîler ordan; meydana çıkar,
Deyip duyulması: Mûsâ Tûrundan.
Sanatların pîri, Dâvud değil mi?
Tohum edip ekmiş, şimdiki ilmi:
Büyüyüp, tekâmül devrine gelmiş,
Mâden naklediyor, dâim kelâmı.
Her taraftan söyler, sanki Cebrâil,
Uzaktan işitir, sanki Mîkâil;
Her lisandan bilir, söz söyler mâden,
Kulağı kendinden, nutkeyliyen: dil.
Havalarda uçar; benziyor kuşa,
Dünyayı dolanır, çok koşa koşa:
Geriye takılmış, insan duyarsa,
(Emre)nin sözleri, gider mi hoşa?
İlim, yüze çıkmış, her mâden gibi,
Analardan doğan, canlı ten gibi;
Demirlerin sesi, arşa çıkıyor,
Mevlâ sesi ile bir öten gibi.
Duyup işittirmez, zâlim taassup,
Bilenler sorarsa, ettirir mahcup;
Her vakıt gaaliptir, ilim, cehile,
Bilgisizlik ona, dâimâ mağlûp,
Nerde cehil varsa, dedirttirir: ben!
Darılır, kızışır, o hâli seven;
Bu hâl nedir Yârab, ne kadar zordur…
İlmi, cehli saklar, görülen beden.
Dünyada cehennem inat odunu,
Herkes omuzunda, götürür onu;
Ateşini kendi, yakar da girer,
Yanar da tükenmez, bulunmaz sonu.
Bilgi nerde ise, orası ışık,
Bizler de oluruz, birgün alışık;
Bu (Emre)nin gözü, seyretmek ister,
Çeşitli ilime, olmuştur âşık.
Cehalet, bu canı ettirmez rahat,
Bilgisizlik, cana, verdirmez kıymat;
(Emre)! bu göz ile, kulağını aç:
Bir ahraz, kör olsa, kalır mı hayat? (1)
Eğer olmaz ise, üç hissin biri, (2)
İlâhî kanundur: olamaz diri;
Yürüdüğün yola, sen yönünü dön,
İleriye giden, bakar mı geri?
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat: 11.10
Yukarıdaki doğuş, Selçuk Yaşaroğlu’nun, İstanbul’dan muhtelif radyo ve ses makineleri getirdiğini söylemesi üzerine doğmuştur.
(1) ve (2) Ahraz: dilsiz. (Eğer olmaz ise üç hissin biri) mısraındaki (biri) kelimesi (hiçbiri) mânâsınadır. Bu mısrâlarda, (işitmek ve duymaktan mahrum bir dilsiz, bir de kör olacak olursa, mutlaka ölür) denilmektedir.
8.12.1952