Bu yolda yıkılmış, nice saltanat…

(Mürşid-i Kâmil)e, uyanlar bilir,
Sana tutulanın, gelmez uykusu,

Bu yolda yıkılmış, nice saltanat…
Aşktan zuhûr-etmiş, bilinmez afat;
O ölmez hayâta, nasıl varılır,
Akılda, fikirde, kalırsa hayat…

Unutmak lâzımdır, bütün tedbîri,
Ayna etmelidir, bulup da (Pîr)i;
Mevlâ, ne etmiştir, âdemoğluna:
Takîb-etmek lâzım, her peygamberi.

Bu aşk olmayınca, (İrfan) ne bilir?
Dostu bildirmeye, gılman ne bilir?
Cennet, hûri, melek, bir hâil imiş,
Hâdim olmak lâzım, vildan ne bilir?

Aşka dayanır mı, (Sırat) köprüsü…
Bütün âriflere, ibret görgüsü;
Tulû’ eden güneş, kiri ne bilir…
Tutuşan ateşin; olmaz örtüsü.

Onun harâreti, durur âşikâr,
Öyle takdîr-etmiş, her dâim Gaffâr;
Gözler önündedir, bilip görene,
Anadan âmâlar, ederler inkâr.

(Aşk ile karışmış ilim) bildirir,
Ona teslîm-oldum, dilim bildirir;
(Emre) idrâk-etti; bütün vârını,
(Aklın Deryâsı)na, teslim, bildirir.

Zapteden: İ. Yöntem, Ş. Uçkan.
Namrun, Saat:13.30


24.7.1959