Bu kafesi kıralım,
Yerden yere vuralım;
O yüzü görmek için
Bir huzura duralım.
Dost kokusu kokuyor,
Gözü açık bakıyor;
Dosttan gelen kokular
Bizi nâra sokuyor.
Âşık bu yola ere,
Dostun yüzünü göre;
Dost yüzünü görmeğe (1)
Ölüme kanat gere.
Biz o yolda ölelim,
Sonra Dostu görelim.
Bu gözler Dostu görmez,
Perdesini silelim.
Biz razıyız ölüme,
Ben nasıl deyim, kime? (2)
O sevgili Cânânım.
Verse, derim, dilime…
Beni yakıyor nârım,
Hayatım oldu yarım;
Ben bugün Mansur oldum,
Hazırlansın bu dârım.
Yokluğa ayak bastım,
Vardım canımı astım;
Ben bu iki yüzümü
Ayak altına yastım. (3)
Bu yüzüm, olsun yerler
Tarif eyledi pirler;
Bu, herkese söylenmez,
Candan geçene derler.
Ömür kalmıyor mâdem,
Yokluğa bastım kadem;
Dostun yüzü bâkîdir,
Bütün varlıklar adem. (4)
Âşık terkeder vârı,
Yanmaktır onun kârı;
Bütün yananlar görmüş,
O sevgili “dîdâr”ı. (5)
Ciğerim kesti kana, (6)
Canım döndü büryana;
Dostun yüzünü gören
Bütün olmuş divane.
Vücut döndü kuyuya,
Âşık niçin uyuya…
Gözünden kanlar akıp
(Emre) yüzünü yuya. (7)
(1) Görmeğe = görmek için.
(2) Deyim = diyeyim.
(3) “Yasmak”, burada “sermek” mânasına kullanılmış.
(4) “Ve yekba vechu Rabbike…” “Küllü şey’in hâlikün illâ vechehu” ayetlerinin türkçesi.
(5) Dîdâr = yüz, çehre.
(6) Ciğerim kanla doldu.
(7) Yuya = yusun, yıkasın.