Bu dünyâda adım yok;

Ayândır, bilinmez, nice bin âlem…
Neden, kimse bilmez, edilse şefkat?

Bu dünyâda adım yok;
Dimâğımda tadım yok;
Nefsim beni parçalar,
Kimseden imdâdım yok.

Bilmiyorum bu ne iş…
Rabbim! çabuk sen yetiş;
Geldiğim yol karanlık.
Acep nereye gidiş?

Uyanmadım gafletten,
Benlik denen illetten;
Tuttu esîr eyledi,
Kurtulmadım zilletten.

Elinden kaçamadım,
Gözümü açamadım;
Hayat suyu sunulmuş,
Alıp da içemedim.

Neyleyim, ölü iken,
Güldür bana görüken;
İsterim kokulamak,
Burnuma batar diken.

Bu mudur bana kısmet?
O Çiçek, eder hiddet;
Dedim: kaçıp kurtulsam…
Baktım, her taraflar sed.

Şefkat, Sâhibi! ulaş,
Sen Rabsın, hem dahî baş;
(Emre)yi kurtarmazsan,
Olur döşenmiş bir taş.

Tepeler bütün ayak,
Üstüne düşer yaprak;
Kimse gülmez yüzüne,
Gaffârüzzünupsun, bak.

Duydum, Settârül’uyûp!
Beni eyleme mahcup;
Ben mi yarattım beni?
İster, edersin meczup.

Her hâlim teslim sana,
Kim sâhib olur cana?
Nice dîvâneleri
Edersin akıldâne.

Bilirim, sensin (Alîm),
Senden söylüyor dilim;
(Emre) idrâk edince,
Kapına oldu teslim.

İstersen at tamuya,
Lâyık ise, ver hayâ;
Murâdı: Cemâline
Seyretsin doya doya.

Onun için eder âh,
Baştan aşağı günah;
Senin için, her şeyden,
Bildi, eyledi ikrah.

Senden gayrisi cîfe,
Sevip de gelmez keyfe;
Kalmadı korku, hüzün,
(Emre) düşmez esefe.

Zapteden: Neş’e Emre.
Saat:13.00


18.8.1955