Bizi nerelere, götürdü bu dîn…
Cehâlet şerrinden, eyledi emîn;
(Gizli Hazîne)nin, sırrı göründü, (1)
Akıl malı gibi değildir, zengin…
Tükenmez varlığa, garketti bizi,
Çekemez vârını, kantar, terâzi;
(Şekaahüm Rabbuhum), hamrından içen,
Aklını değişir, bulur o izi.
Târîf eylemişler; (Sırât) değildir,
Âdemin yüzüdür, sıfât değildir;
Ayak basan ölmez, dâimâ diri;
Bu aklın bildiği hayat değildir.
Dünyayı doldurur, oraya giden,
Geri dönse, kalmaz, ne sen, ne de ben:
Evveli, âhiri yokluk değil mi?
Ölünün kazancı: sâde bir kefen.
Anadan doğarken, her gözler giymiş,
Bu âleme gelen, ona başeğmiş;
Öyle bir zıyâ ki, emsâli yoktur,
Gün, nûr almak için, o renge değmiş.
Yıldızlara, aya, durmadan saçar,
Bütün karanlıklar, görse, hep kaçar;
Karanlık gecede, hangi göz görür?
Gaflet perdesini, o güneş açar.
(Küntü Kenz)in sırrı, çıkar meydana, (1)
Taksîm olur, onu, gören insana;
(Gözümüzdür), (Ankaa) kuşu bekliyor,
Teslîm eder, gider, duyarsan, sana.
(Âdem vücûdu)dur, çoğu diyor: (Kaf),
Süleyman devrinde, beklerdi Âsaf;
Durmadan tekâmül, devrindeyiz biz:
Seyret, dinle, anla, var ise insaf.
Mânâları idrâk, eder mi hayvan?
Anlamazsa, ölü, her dâim insan;
(Emre) gözlerini, ayıramıyor,
Her dâim seyreder, olmuştur hayrân.
Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Ankara : Saat: 12.25
(1)(Ben bir gizli hazîne idim: Küntü kenzen mahfiyyen…) diye başlıyan hadîsi kudsîye işaret. 10.1.1953