Benim, her zerreden âciz,
Bilmediğim, oldu deniz;
Ben! diyemez, yok olanlar,
Ahmed daim der idi: biz.
Demiş idi: mâ arefnâk,
Olmuş iken herşeyden pâk;
Nefsi ile meşgul olan,
Benim! derse olur helâk.
Uyanan, yoğa karışır,
Varır, Dost ile barışır;
Uzakta gördüğün Şeytan,
Uyan, seninle yarışır.
Sen sakın, yürüme gafil,
Daim senden ayrı değil;
Ayık, eğer, düşman ise,
Sana, karınca ile fil. (1)
Büyük, küçük, yine hayvan;
Onları da muhit Şeytan;
(Emre)! sen seni yok eyle,
Yerine otursun Rahman.
Doğuş tarihi: saat:20.20
(1) Ayık! aklını başına al! (düşmanın, ister karınca kadar küçük, ister fil kadar büyük olsun, düşman düşmandır ve sana düşmandır) denmek istenilmiştir. Mânâyı, bu kadar girift bir ifade içine fikir ve gramer hatası yapmadan gizliyerek o ifadeyi bir “muammâ” haline getirmek, tahsilsiz bir sanatkârın yapabileceği bir iş değildir. Bu iki mısraı okuyup, üzerinde düşündükten sonra bile anlamak kolay değildir; nitekim ben de bu mısrâlar üzerinde epeyce düşünüp, mânâyı çıkaramadıktan sonra, kendisinden, yani Yeni Yunus Emre’den bu mısraların mânâsını şerhetmesini rica ettiğim zaman, yukarıdaki izahı yapmıştı. O, bu şerhleri ve izahları yaparken de Allaha teslim olmaktadır; yani bu doğuşlarda ve onun ağzından çıkan şerhlerde zerre kadar benlik ve nefsaniyet yoktur. Yani bu doğuşlar, Kaynakçı Bay İsmail Emre’nin değil, doğrudan doğruya Hakkın kelâmıdır. Gönül istiyor ki her okuyan, buna inansın. 12.11.1950