Bazı senlik, benlik… Kesret midir bu?
Bazı ne sen, ne ben.. Vahdet midir bu?
– Bir ilimdir, hem hâl, etti tecellî –
Bazı ayrılıktır.. Hasret midir bu?
Bazı bir taş olur, çok çeker azap,
Bazı bir (Baş) olur, çok alır hitap;
– (Kitâb-ı Kâinât), böle okunur –
Bazı yoldaş olur, ref’olur nikap.
Bazı ayrı görür, döner de sever,
Ona âşıklara, durmadan över;
Sıkıntıya düşer, bir dem, şaşırır,
Gönül, taşlar alıp, kendini döğer.
Gamı hazmeyleyip, çok olur ferah,
Hâl tekâmül eyler, hitam bulur (âh);
Bazı zindan olur, yolunu görmez,
(Aşk Güneşi) doğar, olur tam sabah.
Öyle bir âlemdir: gündüz, gecesiz..
Gözönüne çıkar, (Dost)a giden iz:
Tecelli edince, (Mâşukun Yüzü),
O vakıt görünmez, sizler ile biz.
Gayetle düz olur, mağriple maşrık,
Aranılan (Cemâl), o vakıt açık.
Tarif ettin (Emre)! gösterdin (Yüz)ü;
Körler geri dursun, seyretsin âşık.
Çünkü onlar bilmez, mal ile melâl; (1)
Kimseleri, o hâl, ettirmez visâl,
Ehli olmıyana, tarif eyleme,
Seher âşıkları, seyretsin: helâl!
Korkar, yaklaşamaz (ahlâk deccalı),
Görür, tanıyamaz, (dünya hammalı);
(Emre) taksim eder, hak sahibine:
Kimselerin değil, (yetim)in malı.
Zapteden : Fuzûle Emre
29 Eylül 1951 Saat : 18.30
(1) Mal menâl : mal mülk.