Ayık, gel gönlüm, ayık!
O Dost görmeli lâyık;
Gelir Fir’avn gasbeder,
Sağlam olursa kayık.
Uyan gözlerim, uyan,
Söyler sûrei İmrân,
Eğer Şâhı bulursan,
Durmak lâzımdır divan.
Yolu tutmuştur şeytan.
Teslim etmiştir. Rahman;
Sen geçerken sakın dur,
O uyanıktır her an.
Düzmüştür eli ile,
Öğmüştür dili ile,
Durmadan tarif eder
Hâlâ Cibrîli ile.
Söyler Cebrail Emîn,
O yola denilmiş din;
Bu yoldan fakir gider,
Yürüyemez bir zengin.
Ona benzer bütün hâl,
Böylece olur visal;
Muhammed “fakrî…” dedi,
Sen o halden ibret al.
Bir şeye olma sahip,
Bu dünyada yoktur dip;
Gönül, ibret almazsan
Sana da olur ayıp.
Hep gelenler ne etti?..
Vârını kodu, gitti;
Eğer haşir olduysan,
Yakalarını ditti.
Var mıdır burda kalan?
Böyle oluyor her an,
Yokluktan davet eder
Kendi iline Rahman.
Gidenler yapmışlar iz,
Ordan yürüyelim biz;
Çığır gibi görünen,
Haddizatında deniz.
Yerde sürünmeyince,
Aşka bürünmeyince,
Zann ü güman gider mi,
O yüz görünmeyince?..
Nice nice peygamber,
Getirmişlerdir haber;
Allah dedi âşıka:
“Gelin, olun beraber!”.
Gönderdi birçok delil,
Bizlere döktüler dil,
O dili tam dinliyen,
Diyenden ayrı değil.
Beraber oldu duyan,
Dinliyemez her insan;
(Emre) gafletle geçtin,
Seher açmıştır, uyan.
Uyanmazsan sen eğer,
Bu kervan gelir, geçer;
Dilberin âlemine
Uyanık olan göçer.
Böyle verilmiş hüküm,
Sen deme: malım, mülküm!
Dost aşkı ile diril,
Seni sarmadan ölüm.
Uyanmazsan sen eğer
Elin başını döğer;
Âlemlerin korktuğu
Seninle bile (1) gezer.
Yoldaşın, can alıcı,
Tatlıdır, sonu acı;
Eli, âlemi görme,
Senin hâlin çok acı.
Böyle verilmiş karar,
Kimse edemez inkâr;
Ebedi (2) sen dirisin,
Eğer ettiysen ikrar.
İkrar ettiysen pîri,
İkrardan durma geri;
Muhabbette sen yok ol,
Olmak istersen diri.
Kurtuluş, âşık olmak;
Geri (3) halleri bırak;
Mansur âşık olunca,
Nitsin, dedi: enelhak!
Söyliyen, değil Mansur,
Dilinden dedi: Nâsır;
Hâlâ ismi söylenir,
Geçmişken nice asır.
Geziyor gönül gönül,
Her gönüle diker gül;
(Emre), bu hâl böyledir,
İster ağla, ister gül.
(1) Bile = beraber.
(2) Ebediyyen.
(3) Başka, diğer. 20.8.1947