Aşk bu cihanı tuttu,
Bütün varlığı yuttu;
Dostum seni görenler,
Her derdini unuttu.

Budur bizim kârımız,
Haktır bizim vârımız;
Yanmayınca bilinmez
Bu bizim esrarımız.

Mutlak bilir yananlar,
Seyreder inananlar;
Senin yüzünü gören,
Aşkın nârına yanar.

Yananlar, burda harlar, (1)
Mutlak görürler “dîdâr”…
Bu ateşte kim yanar,
Güneşten fazla parlar.

Fakat her can dayanmaz,
Yanmıyanlar uyanmaz,
Bu ateşi seyreden,
Zâhir ateşe yanmaz.

Bu hâl gayet acıdır,
Nice canlar acıdır, (2)
Can göziyle görenler,
Yedi kere hacıdır.

Ârifler bilir “Hicaz”… (3)
Ne kadar medhetsek, az…
Orada kabul olur,
Vallahi cümle muraz… (4)

(Emre), sen bu gamı yut,
Dostu gör, seni unut,
Hicaz’daki “Şebeke”, (5)
Eline geçmiştir, tut.

28.12.942


(1) Harlamak = parlamak, alevlenmek.
(2) “Acıtır” fiilinin halk ağziyle telâffuzu, bu cinasa yol açmıştır.
(3) Hicaz. “Kâbe” mânasına kullanılmıştır.
(4) Murad.
(5) Şebeke = Şebeke-i Resulullah.