Âşıkı etti dâvet,
Etmek lâzım icabet;
Aşka yanan gidiyor,
Yol göstermek ne hacet…
Yanıp da görüşelim,
Ateşine düşelim…
Dost! ateşi bize ver,
Ateşinde pişelim.
O Dost bu yüze güle, (1)
Aşık orada öle, (2)
Dosta kavuşmak için
Altın gibi süzüle (3)
Âşıklar seni görür,
Bilen seni götürür;
Sen dahi bu aşka uy,
Dilberi kendinde gör.
Tut elini bırakma,
Hiç başka yüze bakma,
Sen aşk şarabını iç,
Ebedî (4) hiç ayıkma,
Aşk şarabı “tahûrâ”,
Şimdi geldi zuhura;
O elden içmek için,
Âşık azminde dura. (5)
Bizde olursa azim,
O aşk her daim bizim;
Muhammetten söylendi,
Hak dedi: Benim izim.
Lâyık olan, aşk alır…
Ölürsen neyin kalır…
Bu esrarlı şişeyi,
Cânân! zaman geldi, kır.
Elindedir dolusu,
Aşktır o, değildir su;
Doyunca içirmiştir
Peygamberler ulusu.
Sizlere içireyim,
Benlikten geçireyim,
Merdan ili bekliyor,
O ile göçüreyim.
O ilde kurun mekân,
O ilde olmaz zaman;
Kim o ile varırsa
Hâtem verir Süleyman.
Her varlık durur divan,
Orda birleşir her can;
(Emre)! kendini bırak,
Bu haller olsun ayan.
(1), (2), (3) Gülsün, ölmeli, süzülmeli.
(4) Ebediyyen.
(5) Durmalı. 12.5.1944