Âşık bilir mi varlık…

Tutunmuş yeşil perde.
Kemâlâtı etme haset,

Âşık bilir mi varlık…
Aşkta yoktur karanlık;
Aşka düşen gönülde
Hiç bulunur mu darlık…

O, Hakka olur teslim,
Bu, böylece bir ilim.
Âşıklar durmaz, söyler,
Dinler de olur sâlim

Secde eder her melek,
Ona tâbidir felek,
Âşıka kapını aç,
Yanıyoruz, biz gelek. (1)

Gördük, biz olduk hayran,
Bizlerde yoktur derman;
Gerçek seni görünce,
Başını verdi kurban.

Habil ateşe düştü,
Senin ile görüştü;
Ateşe emir verdin,
Hep melekler gülüştü.

Derdin, ateşe yakmak,
Cana azap bırakmak…
Sana yüzüm karadır,
Canım! rahmeyle de bak.

Görgü (2) Ahmede lâyık;
Göreceksen sen, ayık; (3)
Vâr olanlar göremez,
Sen tatlı canından bık.

Âşık! o izden yürü,
Hak sever mi münkürü.. (4)
İçeriye almazlar
Anadan doğma körü.

Âşık ol, gözünü aç,
Dünyayı sevenden kaç;
Dünya sevene vermez,
Meyvasını o ağaç.

Gayet tatlı o meyva,
Çıkmak lâzımdır ava,
Zümrüdüanka yapar
Öyle ağaca yuva.

Âşıktır onu gören,
Gayet kâmil, gösteren;
(Emre), bir kâmili bul,
Çalış da ondan öğren.


(1) Gelek = gelelim.
(2) Mânevî müşahede.
(3) Ayık! = ayıl!
(4) Münkiri. 20.2.1944