Acep neye benzer, bu gelip geçiş?
(Dünyâ benim!) diyen, bırakıp geçmiş;
Ecel şerbetini, eliyle yapıp,
Saklayıp da, sonra, alıp da içmiş.
Dışına bakarsan, ibret değil mi?
İçini görürsen, hayret değil mi?
Yürüyüp giderler, vuslata doğru;
Ölüm dediğimiz, hasret değil mi?
Dünyâ devrediyor, bir ân durmadan;
Dönenden, umulmaz, ey gönül! ihsan;
(Nûh)a sudan ise, şimdi ateşten,
Adedi bellisiz, kopuyor tûfan.
Senden biliyoruz, yakanı sensin,
Yanıp, yakan gözden, bakanı sensin;
Söndürmek elinde, yakmak elinde;
Rahmet suyu ile, akanı sensin.
Mûsâ, sana demiş: (En büyük fitne!);
(Dâimâ Bâkî)ye, nerede sene?
Dünyâ sevgisini, dağıtan sensin,
Sensin tutuşturan, başından, yine.
Kimisine verdin, Deccal huyunu,
Dinden mahrûm-ettin, neylesin, onu…
Mehdî dedikleri: (şefkat) değil mi?
Bilmeze giydirdin, gafletten donu.
Böyle kurulmuştur, bu hâl, bidâyet…
Sürüp de gidecek, ilânihâyet;
Bu boynu bükülmüş (Emre), eyledi
Bütün cezâların affını, niyet.
Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat:13.21
12.11.1956