Ne hâle getirdi, devreden âlem…
Eğer târîf etsem, yazamaz kalem;
Bâzı seyrettirir, yer ile göğü,
Bâzı, gelir, dolar, çeşitli elem.

Bâzı, gelir, eder, kendi ile bir,
Bâzı, beden, olur, sanki bir kabir;
Her kuvvet kendinin; ne eyleyim ben…
(Küll)e karşı zerre, edemez tedbîr.

Bâzı, gam gönderir, ben ederim âh,
Yüzünü gösterir, olurum ferah;
Öyle derttir ki bu, dermânı yoktur,
Kendi cismi lâtif; göremez cerrah.

İçten içe inler, buna tutulan,
Tahammül edemez, aşksız olan can;
Âhu efgan ile, geçirir ömrü,
Bir kerre seyredip, olanlar hayran.

Bütün gaflet ehli, atarsa taşı,
Mansur gibi fedâ, onların başı;
Binbir canı olsa, armağan verir,
Yeter ki görünsün (Mânâlı Kaş)ı.

Bu hâli bilmiyen, zanneder günah;
(Kaabe Kavseyn) demiş, duyana, Allâh;
Yârab ne kadar zor, âşıkın hâli:
Nûra garkolsalar, görürler siyah.

Beytullah perdesi, onlara benzer,
Gören, onlar ile, dünyâyı gezer;
(Emre) üryân etse, bildiklerini,
Fırsat bulsa gaafil, başını ezer.

Bilmem ne eyledin, Cânânım, beni,
Câhil öldürürdü, böyle gideni;
Tasavvuf yolunu, eyledi asfalt,
Şükürler olsun ki, Kaanun Medenî.

Dünyâ, tasavvufla, olacak âbâd,
Bu ilimden kaçar, çeşitli afat;
Varlık nihâyeti: huzûr değil mi?
(Emre) onda buldu, ölümsüz hayat.

Zapteden : Vasfiye Değirmenci
Saat:10.10


6.1.1954