Gizli yerden gelip, aşk sardı beni,
Ben onun hâliyle, söyleyim ninni;
(Mahfî Hazîne)den, dalgalanıyor,
Haberdâr eyleyim, ey bebek seni!

Kendisi kendine, açar kapağı,
Bilinmez kilidi: Âdem dudağı;
Mevlâ ışığından, yapılmış duvar:
Rumuzla söylenmiş, ona: Tûr Dağı.

(Zümrüdü Ankaa)yız, orda öteriz,
Mûsâ olanlara, yanar, tüteriz;
Tükenip de bitmez, ışığımız var,
Biz tenvîr eyleriz, ne de biteriz.

Hazreti Îsânın, biziz çarmağı,
(Üçüncü Makam)a, basan ayağı;
Muhammed Emîn’in şehâdet için
Sağ eli üstünde, kalkan parmağı.

(Haydar-ı Kerrâr)ın, biziz kılıcı,
İnkâr eyliyene, görünür acı;
Cennetin üstünde, bitip büyüyen,
Dalları aşağı, Tûbâ Ağacı.

İçine girene, veririz gıdâ,
İtâat edene, vâdetti Hudâ;
İbâdetten sonra, (İrfan) lâzımdır,
Anlamıyan, bilmez, öbür dünyâda.

İdrâk eden der ki: Buradan götür?
Burda âmâ olan, orada kördür;
Dört Kitap’tan deriz işitenlere:
Eğer işitmezsen, olursun münkür.

İlimle bilinmez, bizim hâlimiz,
(Aşk)tan başka yoktur, gayri malımız
Îmân edenlere, açık görünür,
-Mahşeri bilene- bu (Cemâlimiz).

Küffâr olanlara: (et!) deriz (tövbe),
Gözümüzün ağı, bilene kubbe;
Bilenle bilmiyen, hiç bir olur mu?
Bu ilim dağılmaz, zâhir mektebe.

Bilip okuyana, diyorlar: deli!
Anlamıyan taşlar, bu (İsmâil)i;
Kendisi değildir, târîf eyliyen,
Sâde vâsıtadır, söyliyen dili.

İçinden çûş eden: Aşkın denizi
Uyandırmak için duyurur sizi:
Dışarıya atan, (Emre) değildir,
Size söyliyenin, bilin, âcizi,

Zapteden: Vasfiye Değirmenci
Saat:15


15.2.1954