Benim zannettiğin, bir hicret yurdu;
Neden çadırını, gafletten kurdu?
Can alan Azrâil, canından evvel,
En güzel yerine, oturdu durdu.
Onun için dolu, ağrıyla acı,
Bir ân rahat değil, çok olur sancı;
Bağına dikilen, meyva veriyor,
Derdine merhemdir, minnet ilâcı.
Kan ile suluyor, o Bahçıvanı,
Dibine serpiyor, bu tatlı canı;
Ne kadar gaafilsin, ey deli gönlüm!
Bilerek seversin fânî cihânı.
Seni doğurmuştur, o, yutmak için,
Uyanmaz uykuya, uyutmak için;
Durmadan yazıyor, senin şeklini,
İkrâh eyleyip de, unutmak için.
Bâzı, aynaya bak, uyan, ibret al,
(Tenim, canım) dersin, inanma: hayâl;
Gözlerinden Bakan, dâvet ediyor,
Uyarsan nefsine, ettirir ihmâl.
Önünü kesiyor, arzûn, olsa Hak;
Ben! diyen bu nefsin, zâlimdir, alçak;
Dişinde asılmış, yüzbinlerce can,
Seni yutmak için, açıyor kucak.
Bilmeden umarsın, zâlimden imdat,
Düşman, bağışlar mı, esîre hayat?
Yönünü arkaya, dön de seyreyle,
Nice kumandanlar, ediyor feryat…
Bir ân değil, canın geliş, gidişi,
Kimse bitirmemiş, burada işi;
“Devler” dedikleri, iki cihandır,
Gaafili kemirir, her dâim dişi.
Yüzbinde biridir, ondan kurtulan;
Onlar olmuşlardır, Tanrıya arslan;
Çok şükür, (Emre)yi, halâs eyledi,
Meyil vermeyince, Hazreti Rahman.
Zapteden: Neş’e Emre
Saat: 15.00 – 15.15
8.5.1954