Bu insan varlığı, yokluktan çıkar,
Bir zaman görünür, yokluğa akar;
Elvan elvan açar, bir gün yok olur,
İkrah edilecek olur da kokar.
Eğer olmasaydı bu zalim gaflet,
Herkesler görür de ederdi hayret;
Bazısı uyanıp seyran ediyor,
Onlar bu cifeden kaçmıya gayret.
Bu hali söylüyor dillerden sözler,
Acep neden duymak (1) bu hali bizler?
Böyle karar etmiş bizi Yaradan:
Mühürlenmiş, gelmiş kulakla gözler.
Ettirmek lâzımdır bu mühürü fek,
Çözülse, görünür döndüren Felek;
(Emre) işitiyor kalûbeliden,
Âdem’e secdeye olmuştur melek.
Bize ayan olur Evvel ve Âhir,
Kalbimiz olursa bu halle tahir;
Gafletten uyansak işaret ile,
Gizli haller olur bizlere zâhir.
Kaçar, kurtuluruz kadim afattan,
Dimağımız leziz olur bu tattan;
Nefsi eğer kurban etsek bu yolda,
Elele geçeriz burda Sırattan.
Hacet kalmaz Mizan, hem de Defter’e,
Dosta ulaşırız biz birdenbire,
Bütün hallerimiz olursa tebdil,
Yolumuz rastgelmez Münkir, Nekir’e.
Bilgimiz olmazsa bizden ne sorar?
Melekten olur mu kimseye zarar?
Dünyayı, âhiri bilmez âşıklar,
(Emre) nin gözleri Dostunu arar.
Burada yanmıştır bağrı ve başı,
Dost ile sulh oldu, bitti savaşı;
Gece gündüz bakar, aynasındadır,
Dostunun sûreti, gözüyle kaşı.
Vardı, vuslat etti (Kabe Kavseyn)e,
Elvedâ eyledi mezhebe, dine…
Yol tamam olmaz mı hayat bitince?
Çok şükür yetişti, vardı o güne.
Gözü ile etti yüzüne secde,
Ateşe düşüp de yanınca perde;
Hakka yakın olan, kimseye sormaz,
Hem de dahi demez bilmeze: nerde?
Kelâmı karıştı söyleyin dile,
Durmadan söylüyor âleme, ele;
(Emre) diler, görür kendi kendini,
İbadeti eder hep güle güle.
(1) Duymayız.
2.2.950