Geçen sayıdaki sohbetin devamı:
– “Canım, o, Müslümanların babasıdır; ben kendisiyle konuşacağım. Kendisine haber ver; kov derse kov,” diyor.
Şeyh-ül-islâm gürültüyü işitiyor. Bakıyor ki eskicidir, fırsat bu fırsat; gelsin de şunu bir haşlayım, diye düşünüyor ve kapıcıya, o adamı içeri alması için emir veriyor. Eskiciyi huzûra alıyorlar. Şeyh-ül-islâm koltuğuna oturuyor:
– Gel bakalım! Nedir derdin? Niye geldin?
Eskici:
– Sen birkaç sefer bana ilâhî ilmi öğrenmediğimi söyledin. Ben şimdi bu
ilmi öğrenmek istiyorum. Allah’ın ilminin ne kadar olduğunu bana söyler misin?
diyor. Şeyh-ül-islâm şu cevabı veriyor:
– Denizler mürekkep, ağaçlar da kalem olsa, Allah’ın ilmini yazmaya kâfi gelmez.
– Peki, bu ilimden insanlara düşen miktar ne kadardır?
– Bir nokta kadar.
– Bu nokta kadar ilimden senin hissene düşen ne kadardır?
Bu sual üzerine, Şeyh-ül-islâm’ın başı önüne düşüyor… Cevap veremiyor,
boyuna düşünüyor. Eskici bir bekliyor, iki bekliyor, bakıyor ki cevap yok, kalktığıynan gidiyor.
Bu ilim biter mi?
***
Emre – İnsan gözü bir âlettir; gözümüzden bakan, gören, ahlâkımızdır. Ahlâktan kurtulmak da çok zor; çünkü o ahlâkı beğeniyoruz, herkes, beğendiğinin mahkûmu.
***
Emre – Allah’a giden yol, kuldan geçer… Allah’ın sözlerini kim söylüyor? Makina mı, hayvan mı, nebat mı? Hiçbiri. Mesele, bir insana bağlanmakta ve onu sevmektedir… Onun rengine uyacaksın… Allah insanları radyo ile terbiye etmez, insanla eder.
Hz. Muhammed gittikten sonra, yol, ikiye ayrıldı. Bir kısım insanlar Ebâbekrî oldular, bir kısmı da Alevî. Ali yolundan gidenler sür’atle gider. Ebûbekir yolu tesbihledir. Bu yola, insan ömrü kifâyet etmez. Sür’at tehlikelidir ama, anasını satayım, ne olursa olsun, ya ölürüm, ya muvaffak olurum!
Her iki yolda da, Allah’ı kulda aramazsak, yolda kalırız. Bütün mesele teslîmiyettedir. Teslîmiyyet kalkanına, nefsin hiçbir kılıcı tesir etmez… Bir doğuşta: “Teslîmiyyet, elinde kalkan ola” diye bir şey vardı:
- Doğuş Kitabında 171 nolu Doğuşun 8. ve 9. dörtlükleri:
Sen âşık ol, verme nefsine aman,
Kılıcın var, daima onu kullan;
Hak sözüdür, eğer ehliysen, inan;
“Teslîmiyyet”, elinde kalkan ola.
Dost yüzünü seyret, uykudan uyan,
Seni daim bekler karşında duran;
Ayrı görme, seninle olmuş bir can,
Bu bilişler, daima ruhan ola.
***
25.6. 1954 te Emre çarşıda giderken, ihtiyar bir adamla karşılaştı. İhtiyar hiçbir şey söylemeden Emre’nin gözlerine sevgi ve arzu ile baktı… Emre ondan ayrıldıktan sonra şunları söyledi:
– Ne acayip âlem. Adam şefkat ister, hastalıktan kurtulmak için; hastalık
şefkat ister, aman beni yerimden oynatma diye; hangisine ne diyesin?
***
18.6.1954 te yapılmış bir doğuş şerhi:
- Doğuş Kitabının 321 nolu Doğuşunun ilk dörtlüğü:
Ne olduk yana yana…
İlân olduk her yana;
Gök kubbede asılı
-Tokmağı vurduk- çana.
Şerhi: Bir ateştir tutmuyor mu bizi, tatlı bir ateş? Aşk diyorlar buna. Bütün dünya duymadı mı? Kimisi küfür gözüyle, kimisi hayretle bakıyor. Çokları, hâlimiz yayılmasın diye öldüğümüzü istiyor. Fakat mümkün değil, hiçbir kuvvet bu hâlin önüne geçemez.