Ölüp dirilende, mahşer olur mu?

Ninni deyim, uyu, ey tatlı bebek!
Gönül! sana zehir, arzû, emelin,

Ölüp dirilende, mahşer olur mu?
Ehl-i Hakîkatte, bir şer olur mu?
Hakta fânî olan, gelmez âleme,
Onlar, dönüp, tekrar, beşer olur mu?

Bilip teslîm-etmiş, gönülle gözü,
O (Kaalûbelî)de, vermişler sözü;
Akılla bakanlar, görür dışını,
Mevlâ ile birdir, onların özü.

(Mezâmîr) okurlar, o (Dâvûd) gibi,
Fenâfillâhtırlar, bir lâhût gibi;
Mânâ güneşleri, doğar onlardan,
Parlayıp dururlar, o Mâbud gibi.

Canlarından geçip, derler: (Enelhak!),
Ezelden basmışlar, (yokluğ)a ayak;
Durmaz konuşurlar, içten içeri,
Sözlerini duymaz, bu zâhir kulak.

Tefekkür ederek, esrâr-olmuşlar,
Kendilerden geçip, (Gaffâr)-olmuşlar;
Bir suç görmezler: Hakka bakarlar,
Ayıplar örtücü (Settâr)-olmuşlar.

Geceyi hazmedip, olmuşlar sabah,
Gezerek tozarak, hem (fenâfillâh);
İdrâk-edilir mi akl-ı cüz’ ile…
(Emre)nin sözleri, sayılır günah.

O, Halkeyleyenin dili olmuştur;
Ebedî hayâtın eli olmuştur;
Mevlâ bilgisine karıştı aklı,
Hem âkıl-i dânâ, deli olmuştur.

Zapteden: İli ve Sevinç Akgül
Ceyhan, Saat:14.00


13.2.1959