Ne devir geçirdim, ağlaya güle…

Yârab! neler geldi bu başımıza…
Gönlüme delik yaptı, gözlerinin karası,

Ne devir geçirdim, ağlaya güle…
Dedim: (Yâr, süslenip, yanıma gele);
Gönlümün içinde, koymadı elem,
Ona mekân ettim; değildir ele.

Bilirim: dünyâya, her gelen, gider,
Başka varlık için, eylemem keder;
O Yârin sevdâsı, etti istîlâ,
Verdi devâsını, yine O eder.

Aşkın dertlisinin, tabîbi, O’dur,
Ben gibi zelîlin sâhihi, O’dur;
Anlayınca verdim, arzû, emeli,
Benden (Ben!) diyenin mûcibi, O’dur.

İster ise atsın, nâra, tamuya,
Güzel Yûsuf gibi, derin kuyuya;
Ellerim kınalı, İsmâil gibi,
Başımı koymuşum, taşa, kayaya.

Aşkın ipi ile, bağlı ellerim,
Dâim ondan söyler, sırlı dillerim;
Bedenim, (dört buynuz, dediler: unsur)
Ondan geldi, bildim, vermek dilerim,

Feryâd eylediğim, benden kurtuluş;
Aklıma geldikçe, olurum sarhoş;
Kulağıma duygu, gözüme görgü,
İdrâk eyledim ki, kendisi koymuş.

Bakıp seyreyleyen, cümle cemâle,
Gördükçe de düşen çeşitli hâle,
Her sırrın sâhibi, bileni O’dur;
Dille târîf olmaz, tutulmaz elle.

İstîlâ eylemiş, bahçeyi, bağı,
Nurlara belemiş, her dört bucağı;
Onun ile doldu; tekrar boşalmaz,
Bu (Âşık Emre)nin dili, dimâğı.

Zapteden: Neş’e Emre
Saat:10.10


8.2.1956